23 Ocak 2016 Cumartesi

Yeni Bilirkişi Kanunu

Günümüzde hayatta meydana gelen değişimler sonucunda bu değişik alanların hukuk yoluyla denetlenmesi ihtiyacı ortaya çıkmış ve bunun bir sonucu olarak hakimlerin her konuda yeterli bilgiye sahip olmasının mümkün olmadığı gerçeğiyle beraber bilirkişilik kavramı ortaya çıkmıştır. Peki bilirkişi nedir? Kısaca açıklamak gerekirse bilirkişi yargı organının hukuki bilgisi dışında kalan, uzmanlık veya özel teknik bilgi gerektiren durumlarda başvurulan o konunun uzmanı olan kişilere verilen addır. Yani bilirkişilik bir danışma merciinden ibarettir. Özellikle son yıllarda hacking suçuinternetten hakaret, online banka dolandırıcılığı gibi bilişim hukuku kapsamına giren suçların yanı sıra dijital deliller ve hash kodu ve Truva Atları gibi bilişim kavramlarını içeren dava dosyalarında hakimlerin bir danışma mercii olarak başvurması öngörülen bilirkişilik makamı ne yazık ki bir danışma makamından çok adeta hakime denk bir karar mekanizmasına dönüşmüştür. Şöyle ki hukukumuz hakimin bilirkişinin görüşünü alarak bilirkişinin görüşü doğrultusunda ya da o görüşe karşıt bir kararı gerekçesini açıklayarak almasını öngörmektedir. Ancak hakimler gerek ağır iş yükü gibi sebeplerle gerek özellikle bilişim hukuku alanındaki yetersiz bilgilerinden kaynaklanan çeşitli çekinceler nedeniyle bilirkişinin görüşünü karar olarak uygulamaktadırlar. Aslında hem etik olarak hem de sanık haklarının korunması açısından bilirkişinin bir görüş belirtmesi yani sanığın suçlu ya da suçsuz olduğunu doğrudan ya da dolaylı olarak işaret etmesi hukukun ruhuyla bağdaşmamaktadır. Ancak uygulamada çoğu bilirkişinin sanık hakkında tarafsız görüş bildirmesi bir yana dursun sanık hakkındaki olumlu delillerin bile sümen altı edilerek hakimin kararına doğrudan bir müdahale görülmektedir. Ayrıca çoğu bilirkişinin asıl görevi olan terimleri ve var olan durumu objektif bir biçimde açıklamak yerine raporlarında kendi kişisel yorumlarına yer vererek hakimi etki altında bıraktıkları bilinen bir gerçektir. Bütün bunlara ek olarak, birçok bilirkişinin binlerce sayfalık dava dosyasına tam olarak hakim olmadan adeta ezbere rapor yazdıkları yani raporlarına gereken özeni göstermedikleri uygulamada görülen acı bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Bazı bilirkişilerin bu şekilde özensiz davranması bazılarının işlerine gereken özeni vermesi yargıda karışıklık yarattığı gibi hukukta bir ''standartsızlaşma'' sürecine yol açmaktadır. Bu durum da birçok kişinin mağduriyetine sebep olmaktadır. Her ne kadar bilirkişi raporuna itiraz etmek mümkün olsa da bazı bilirkişilerin hakimi adeta yönlendiren tutumu sanığın haklarının korunmasına engel teşkil etmektedir. İşte bütün bu aksaklıkları önlemek amacıyla Adalet Bakanlığı harekete geçerek Bilirkişilik Kanun Tasarısı taslağı hazırlayarak 18/05/2015 tarihinde bu taslağı kamuoyunun görüşüne sundu. Bu yasa tasarısı öncesinde bilirkişi başvurusu formaliteden ibaret şartlara tabi idi. Yeni bilirkişi kanunu taslağına göre bilirkişi başvuru hakkı bir takım şartlara bağlanarak bilirkişilik makamının belli bir standart çerçevesinde görevlendirilmesi amaçlanmıştır. 


Yeni Bilirkişi Kanunu         


         Öncelikle yeni bilirkişilik kanunu tasarısı taslağı temel olarak bilirkişilerin seçimini ve eğitimini belli bir koşullara bağlayarak bilirkişilerin belli standartlara bağlı bir şekilde görevlerini ifa etmelerini amaçlamakta olup, adli, idari ve askeri yargı alanlarında her türlü bilirkişilik faaliyetini kapsamaktadır. Buna ek olarak, yasa tasarısı bilirkişilik yapabileceği kanunlar tarafından öngörülen kamu kurum ve kuruluşları kapsamamaktadır. Bilirkişilik kanun taslağının bir başka dikkat çeken noktası ise bilirkişilerin üst kurul tarafından belirlenen uzmanlık alanlarındaki eğitimin yanısıra mesleki faaliyet öncesinde verilen zorunlu eğitimin altının çizilmesi olmuştur. Bunlara ek olarak, zaten önceki bilirkişi yönetmeliği incelendiğinde de karşımıza çıkan bilirkişinin hukuk içerisindeki tanımı ve tanıma ek olarak görevini ifa ederken bağlı kalacağı esaslar belirtilmiştir. Buna göre bilirkişi görevini dürüstlük kurallarına bağlı kalarak, bağımsız, tarafsız ve objektif olarak ifa edeceğinin altı çizilmiştir. Pratikte bilirkişilere başvurulan durumlarda belki de en çok sıkıntı yaratan durumlardan olan tarafsızlık ve objektiflik ilkesi ancak bağımsız bir denetim mekanizmasıyla sağlanabilir görüşündeyim. Hukukumuzda bu sorun bilirkişi raporuna itiraz mekanizmasıyla aşılaya çalışılmakta olup, genellikle birden fazla bilirkişinin raporuna başvurulmaktadır. Ancak bu durum da karar alınması noktasında çeşitli karışıklıklara sebep olmaktadır. Bilirkişi yasa tasarısının bir diğer göze çarpan noktası 3. Maddede yer alan bilirkişinin taraflarla doğrudan görüşmesinin kısıtlanması ve bu görüşmelere bilirkişinin tarafsızlığının korunabilmesi adına iki tarafında hazır olduğu ve cumhuriyet savcısının izin verdiği hallerde imkan tanınmasıdır. Buna göre bilirkişi taraflarla görüşemez, öncelikle ihtiyaç duyduğu bilgileri hakim veya Cumhuriyet Savcısı vasıtasıyla temin edebilir. Bilirkişi taraflarla görüşmeyi gerekli gördüğü hallerde Cumhuriyet savcısının onayını alarak iki tarafın da hazır bulunduğu görüşmeler yapabilir. Bilirkişi yasası tasarısı taslağında bir diğer dikkat çeken ifade de bilirkişinin raporunda uzmanlığını gerektiren konular dışında herhangi bir yorum düşünce ya da fikir paylaşamayacağıdır. Bu ifadenin amacı pratikte hakimin bilgisi dışında olan konularda sanığın suçlu ya da suçsuz olduğuna kendi değer yargıları vasıtasıyla karar vererek raporlarında bu doğrultuda yorumlara yer vererek hakimin kararını etkileyen bazı bilirkişilerin bu tutumlarının önlenmesidir. Tasarıdaki bu hükme göre bilirkişi sadece uzmanlık alanı kapsamındaki terimleri açıklayabilir, durumu objektif olarak yargı organına aktarabilir. Tasarıda bir başka dikkat çeken husus hakimin standart hukuki bilgiyle çözülebilecek durumlarda bilirkişiye başvurma hakkının olmayışıdır. Buna göre hakim yalnızca özel uzmanlık alanı gerektiren durumlarda bilirkişiye başvuru yapabilir. Şüphesiz ki bu madde hem davaların sürecini hızlandırmayı hem de bilirkişilerin iş yükünü hafifletmeyi amaçlamaktadır. Buna ek olarak, yeni bilirkişi yasa tasarısı taslağı normal şartlarda yalnızca bir kişi bilirkişi olarak görevlendirilebilir. Ancak bu noktada hakimin gerekçesini belirtmek şartıyla birden fazla bilirkişiden oluşan bir bilirkişi heyetini bilirkişi olarak görevlendirmesi mümkündür. Ayrıca, hakim bir bilirkişi görevlendirmeden önce özel uzmanlık alanı gerektiren durumu açıkça belirtmek zorundadır. Bununla beraber, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) veya bu sisteme entegre bilişim sistemleri veya yazılımlar kullanılarak çözülebilen sorunlar için bilirkişi talep edilemez. Buna ek olarak yeni bilirkişi yasa tasarısı taslağı bilirkişilerin eğitimlerini ve mesleki faaliyetlerini belirleyen üst kurulunu ve bilirkişilik bölge kurulunu da düzenlemektedir. Bilirkişi kanun tasarısı taslağında en dikkat çeken nokta ise bilirkişilerin denetlenmesine ilişkin hükümlerin yer aldığı 15. Maddedir. Çünkü bilirkişilerin görevleri ve yetki sınırları her ne kadar kanun tasarısında net bir biçimde ortaya konmuşsa da kanunun yaptırımı olabilmesi için bir denetim mekanizması vasıtasıyla bilirkişilik mesleği icra edenlerin denetlenmesi yargının işlevselliği ve adil bir yargının var olabilmesi için hayati öneme haizdir. Yeni Bilirkişi Kanunu tasarısı taslağının 15. Maddesi'ne göre bilirkişiler davranışlarının ve raporlarının bilirkişi yönetmeliğine uygunluğu bakımından bilirkişi bölge kurulları resen veya şikayet üzerine denetlenir. Bu şikayet hakim veya Cumhuriyet savcısı tarafından bölge kuruluna yapabilir. Bununla beraber, bölge kurulu resen veya şikayet üzerine denetleme yaparken yargı mercilerinden, tüm kamu kurumlarından, meslek odalarından, özel hukuk tüzel kişilerinden ve gerçek kişilerden bilgi ve belge alabilir. Bölge kurulu, bilirkişilik mevzuatına aykırı tutum sergilediğini tespit ettiği bilirkişilerin meslekten ihraç edilmesine karar verebilir ve böyle bir karar alması durumunda kararını yargı mercilerine bildirir.


Bilirkişi Şartları
    

            Yeni Bilirkişi Kanun Tasarısı taslağına göre bilirkişi olmak bir takım şartlara bağlanmıştır. Bu şartlar kanun tasarısının 11. Maddesi'nde düzenlenmiştir.

MADDE 11- (1) Bilirkişilik faaliyetinde bulunacak gerçek kişilerde aşağıdaki nitelikler aranır:
a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıldan fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık, gerçeğe aykırı bilirkişilik veya tercümanlık yapma, yalan tanıklık ve yalan yere yemin suçlarından mahkum olmamak.
b) Daha önce kendi isteği dışında bilirkişilik sicilinden çıkarılmamış olmak.
c) Disiplin yönünden meslekten ya da memuriyetten çıkarılmamış olmak veya sanat icrasından geçici olarak yasaklı durumda olmamak.
ç) Başka bir bölge kurulunun listesine kayıtlı olmamak.
d) Bilirkişilik temel eğitimini tamamlamak ve bu eğitim sonunda yapılacak sınavda başarılı olmak.
e) Bilirkişilik yapacağı uzmanlık alanında en az beş yıl fiilen çalışmış olmak.
f) Meslek mensubu olarak görev yapabilmek için mevzuat tarafından aranan şartları haiz olmak ve mesleğini yapabilmek için gerekli olan uzmanlık alanını gösteren diploma, mesleki yeterlilik belgesi, uzmanlık belgesi veya benzeri belgeye sahip olmak.
g) Üst Kurulun bilirkişilik temel ve alt uzmanlık alanlarına göre belirlediği yeterlilik koşullarını taşımak.
(2) Daha önce yaptığı başvurusu mesleki olarak yeterli nitelikte bulunmadığı gerekçesiyle reddedilenler, bir yıl geçmedikçe yeniden bilirkişilik yapmak için başvuruda bulunamazlar.
(3) Hakimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün konularda hukuk öğrenimi görmüş kişiler bilirkişi olarak görev yapamazlar. Ancak, hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu ve birinci fıkradaki şartları taşıdığını belgelendirdiği takdirde bilirkişi olarak sicile kayıt edilebilirler.


Bilirkişi İtirazı

 Bilirkişi itirazı hakkındaki hüküm yeni bilirkişi kanun tasarısının 9. Maddesi'nde yer almaktadır.

 MADDE 9- (1) Bölge kurulu kararlarına karşı, kararın tebliğ veya ilan tarihinden itibaren onbeş gün içinde kararı veren kurula itiraz edilir. İtiraz üzerine verilen karara karşı onbeş gün içinde yetkili idare mahkemesine dava açılabilir. Dava sonucu verilen kararlar kesindir.

22 Ocak 2016 Cuma

Denetimli Serbestlik Çıktı

Son zamanlarda sıkça konuşulan denetimli serbestlik çıktı söylentisi kimisi için sayılı günlerin sonu kimisi için sevdiklerine kavuşabilmek için bir umut ışığı kimisi içinse yeni bir hayat yolunda açılan bembeyaz bir sayfa anlamına geliyor. Dolayısıyla uzunca bir süredir birçok kişinin aklını ''denetimli serbestlik çıktı mı?'', ''denetimli serbestlik kaç yıla çıktı?'', ''denetimli serbestlik kaç aya çıktı?'', ''denetimli serbestlik 2 yıla çıktı mı?'', ''denetimli serbestlik kaç yıl?'' gibi sorular kurcalamakta. Bu sorular karşısında kafa karışıklığına mahal vermemek adına önce denetimli serbestlik nedir sorusuna cevap vermek daha isabetli olacaktır. Öncelikle kısaca tanımlamak gerekirse denetimli serbestlik hükümlünün yasa tarafından belirlenen bir süre çerçevesinde sosyal hayata daha iyi entegre olabilmesi ve yakınlarından kopmaması için cezasının sosyal hayat içerisinde infaz edilmesine olanak tanıyan bir ceza infaz kurumudur. Tanımdan da anlaşılabileceği gibi denetimli serbestliğin temel amacı hükümlünün dış dünyadan ve ailesinden kopmamasını sağlayarak cezanın infazını gerçekleştirmektir.

Şüphesiz son yıllarda yargıda yaşanan bazı aksaklıkların bir sonucu olarak uzun yıllardır birçok cezaevi kapasitesinin çok üzerinde kişi sayısıyla işlevini yerine getirmeye çalışıyordu. Bu durumda hem çeşitli problemlere hem de hükümlü-hükümsüz birçok kişinin mağduriyetine yol açıyordu. Bu durum karşısında harekete geçen Adalet Bakanlığı, Meclis Başkanlığı'na daha önce sunulmuş olan torba kanuna iyi halli hükümlülerin lehine yeni bir madde ekledi. Adalet Bakanlığı'nın bu hamlesi denetimli serbestlikten yararlanma hakkına sahip iyi halli hükümlülerin denetimli serbestlik kanunundan yararlanabilme süresini 31 Aralık 2020 tarihine kadar uzatmayı amaçlıyor. Adalet Bakanlığı'nın bu hamlesinden önce denetimli serbestlik hakkında İnfaz Kanunu'na ''Denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezanın infazı'' adlı bir madde eklenmişti. Bu maddeye göre iyi halli hükümlünün bir yıl erken tahliye olmasının önü açılmış ancak bu durum bir takım şartlara bağlanmıştı. Buna göre hükümlü bir yıl erken tahliye olabilmek için en az 6 ay açık cezaevinde kalmış olmalı ya da açık cezaevine ayrılma hakkını kazanmış olması gerekiyordu. Bu şart önce 2013 yılında çıkan bir yasa ile 2015 yılına daha sonra Adalet Bakanlığı'nın az önce bahsettiğimiz hamlesiyle 2020 yılına ertelendi. Dolayısıyla infaz hakimliği 2020 yılına kadar 6 ay açık cezaevinde kalma şartını aramaksızın, tahliye edilmesine 1 yıl ya da daha az süre kalan iyi halli hükümlülerin koşullu salıverilme tarihine kadar olan cezalarını denetimli serbestlik haliyle çekmelerine karar verebilme yetkine sahip oldu. Böylece cezaevlerinin rahatlatılması suretiyle işlevlerini daha etkin bir şekilde yerine getirmeleri amaçlanıyor. Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus denetimli serbestlikten her hükümlünün yararlanabileceği yanılgısıdır. Öncelikle denetimli serbestlikten yararlanabilmek için kişinin hükümlü olması yeterli değildir. Eğer kişi hükümlü olduğu halde henüz cezaevine girmemişse denetimli serbestlik yasasından yararlanamaz. Bunun hukuki sebebi sadece iyi halli hükümlülere denetimli serbestlik yasasından yararlanabilme hakkı tanınmış olmasıdır. Dolayısıyla her hükümlünün iyi halli olup olmadığının belirlenebilmesi için cezaevinde kalmış olması gerekmektedir. Hükümlünün iyi halli olduğuna karar verilirse cezaevi idaresi tarafından hazırlanan bu doğrultuda bir rapor kişinin denetimli serbestlik yasasından yararlanabilmesinin yolunu açar. Ancak cezaevinde kalan her hükümlü denetimli serbestlik yasasından yararlanamaz. Denetimli serbestlik yasasından yararlanma şartları hükümlünün davranışına, cezanın miktarına ve suçun niteliğine göre farklılık göstermektedir. Suçun niteliğinden kasıt kişinin şantaj suçu, tehdit suçu, online banka dolandırıcılığı gibi suçlar sebebiyle hükümlü olması değil kişinin açık cezaevine geçişi bakımından suçun mahiyetidir. Denetimli serbestlik yasasından yararlanmak isteyen hükümlü suçu özel bir durum teşkil etmiyorsa toplam cezasının onda biri tamamlandıktan sonra açık cezaevine geçer. Sonrasında denetimli serbestlik yasası uyarınca koşullu salıverilme tarihine 1 yıl kala şartlı tahliye edilir.