27 Nisan 2016 Çarşamba

Dolandırıcılık Suçu Cezası

Özellikle teknoloji çağında bulunduğumuz şu günlerde gelişen teknolojinin olumsuz bir sonucu olarak dolandırıcılık suçu daha yaygın işlenen bir suç çeşidi olarak karşımıza çıkmaktadır. Peki dolandırıcılık suçu nedir, dolandırıcılık suçu ne demek? Öncelikle kısaca tanımlamak gerekirse dolandırıcılık suçu TCK'nın 157. maddesinde de belirtildiği gibi kişinin bir kimseyi hileli davranışlarla kandırarak, o kişiyi zarara uğratmak suretiyle kendisine ya da bir başkasına haksız çıkar sağlama fiilidir. Bu tanımdan da anlaşılabileceği üzere dolandırıcılık suçundan bahsedilebilmesi için yapılan eylemin hileli bir davranış içermesi ve bu davranış sonunda karşı tarafın zarara uğraması ve failin haksız bir çıkar elde etmiş olması gerekmektedir. Öte yandan, hileli davranışın tanımı da gelişen teknoloji ile beraber daha da genişlemiştir denilebilir. Örneğin online banka dolandırıcılığı suçu teşkil eden bazı fiillerin doğrudan doğruya kanunda geçen dolandırıcılık tanımına uyup uymadığı tartışmalı bir konudur. Şunu belirtmek gerekir ki, özellikle son yıllarda bu suç çeşidinin gerek yasal boşluklar sebebiyle gerek teknolojik olanakların artması nedeniyle arttığı ve daha gözle görülür bir hale geldiği bir gerçektir. Bu noktada birçok insanın kafasında dolandırıcılık suçu cezası ne kadar, dolandırıcılık suçu şikayet süresi ne kadar, dolandırıldım ne yapmalıyım, dolandırıcıların yeni yöntemi nedir, dolandırıcılık suçu zaman aşımı süresi ne kadar, dolandırıcılık suçu şikayet dilekçesi nasıl yazılır gibi sorular dolaşmaktadır. Öncelikle, dolandırıcılık suçu cezası ne kadar sorusuna TCK açık ve net bir biçimde cevap vermektedir. Buna göre, dolandırıcılık suçu işlemiş kimse 1 yıldan 5 yıla kadar hapis ve 5000 güne kadar adli para cezasına çarptırılır. Ancak burada bahsi geçen ceza dolandırıcılık suçunun nitelikli dolandırıcılık halini almadığı durumlar için geçerlidir. Başka bir deyişle, dolandırıcılık suç bir takım sebeplerden dolayı nitelikli dolandırıcılık suçu halini alabilir ve bu durumda söz konusu ceza arttırılır. Peki dolandırıcılık suçu zaman aşımı süresi ne kadar? Bu sorunun cevabı 8 yıldır. Yani dolandırıcılık mağduru olan kimse 8 yıl içinde savcılığa şikayette bulunmak durumundadır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, söz konusu 8 yıllık zaman aşımı süresinin dolandırıcılık suçunun en basit hali için geçerli olduğudur. Başka bir ifadeyle, dolandırıcılık suçu için herhangi bir şikayet süresi bulunmamakla beraber bu suçun en basit hali için 8 yıllık bir süre söz konusudur. Bunun yanında, dolandırıcılık suçunu nitelikli dolandırıcılık suçu haline getiren ve bu sebeple cezasını arttıran fiillerde bulunmaktadır. Bu sebeple, nitelikli dolandırıcılık nedir sorusuna cevap vermek oldukça faydalı olacaktır.


Nitelikli Dolandırıcılık Suçu TCK

Öncelikle nitelikli dolandırıcılık nedir sorusuna verilecek cevap dolandırıcılık suçunun kanunda belirtilen sebeplerden dolayı daha fazla cezayı gerektiren bir çeşididir şeklinde olacaktır. Kanunda belirtilen bu haller yani dolandırıcılık suçunu nitelikli dolandırıcılık haline getiren durumlar kanunda açık ve net bir biçimde ortaya konmuştur. Buna göre, dolandırıcılık suçunun dini inanç ve duyguların suistimal edilmesi suretiyle işlenmesi halinde fail 2 yıldan 7 yıla kadar hapis ve 5000 gün adli para cezasına çarptırılır. Dini duyguların ya da inanç sistemlerinin istismar edilerek bir dolandırıcılık aracı olarak kullanılması ne yazık ki günümüzde de özellikle küçük ölçekli yerleşim birimlerinde karşımıza çıkmaktadır. Bu duruma verilebilecek en genel örnek hiç şüphesiz ki çeşitli sıkıntılara çare bulduğunu öne süren ancak objektif olarak hiçbir bilimsel dayanağı olmayan ''hocalar'' olarak gösterilebilir. Buna ek olarak, toplumda büyücüler olarak bilinen insanlar da doğrudan dini olmasa da insanların inançlarını istismar etmek suretiyle kendilerine haksız kazanç sağlamaktadırlar ki bu fiil de nitelikli dolandırıcılık suçu teşkil etmektedir. Dinin veya dini inançların istismar edilmesi suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçundan bahsedilebilmesi için failin mağdurun dini inançları üzerinden mağduru kandırarak kendisine haksız kazanç sağlamış olması gerekmektedir. Buna ek olarak, failin mağdurun içinde bulunduğu zor ya da tehlikeli şartlardan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık fiilini işlemesi durumunda da verilecek olan ceza 2 yıldan 7 yıla kadar hapis ve 5000 güne kadar adli para cezası şeklinde olur. Bu durum fiil şantaj suçu ile benzer özellikler gösterse de temel farklılık şantaj ve tehdit suçlarında mağdurun iradesinin zorla değiştirilmesi iken nitelikli dolandırıcılık suçunda ise mağdurun aldatılarak kendi iradesini irade sakatlığı olmaksızın ortaya koymasıdır. Bununla beraber, failin mağdurun algılama yeteneğindeki zayıflıktan faydalanmak suretiyle dolandırıcılık suçu işlemesi halinde yine bir nitelikli dolandırıcılık suçu söz konusu olur ve buna istinaden verilecek ceza yine 2 yıldan 7 yıla kadar hapis ve 5000 güne kadar adli para cezası şeklinde olur. Bu durumun yaygın örnekleri arasında akıl hastalığı, akıl zayıflığı gösterilebilir. Buna ek olarak mağdurun yaşının küçük olması da aynı sonucu doğurur. Ayrıca, mağdurun bir kaza sebebiyle algılama yeteneklerinin zayıflaması da nitelikli dolandırıcılık suçu teşkil etmektedir. Bunun yanında, kamu kurum ve kuruluşlarının, meslek kuruluşlarının, siyasi parti, dernek ve vakıf gibi çeşitli tüzel kişilerin araç olarak kullanılması suretiyle işlenen dolandırıcılık suçu da nitelikli dolandırıcılık suçu kapsamına girmektedir. Dolayısıyla bu durumda da verilecek ceza 2 yıldan 7 yıla kadar hapis ve 5000 güne kadar adli para cezası şeklinde olacaktır. Bu durumun en yaygın örneği hiç şüphesiz evrakta sahtecilik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun yanında, kamu kurumlarının nüfuzundan yararlanarak sahte kimlik çıkarmak ta sıkça görülen bir suç çeşidi olarak karşımıza çıkmaktadır. Buna ek olarak, kamu kurum ve kuruluşunun zararına sebep olarak dolandırıcılık suçu da nitelikli dolandırıcılık suçu kapsamına girmektedir. Bu durumda da ceza arttırılır ve söz konusu ceza 2 yıldan 7 yıla kadar hapis ve 5000 güne kadar adli para cezasıdır. Bu çeşit bir suçun varlığından söz edilebilmesi için failin kamu kurumunu doğrudan zarara sokarak kendisine haksız çıkar sağlamış olması gerekmektedir. Bu durumun en yaygın örneği kamu kurumundan hakkı olmayan parayı almak ya da borcunu ödememek olarak gösterilebilir. Bunun yanında, kişinin herhangi bir amaç için kendisini ''çalışıyormuş göstermesi'' de bu suçun bir başka örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca, bilişim sistemlerinin, banka ya da kredi kuruluşlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenen dolandırıcılık suçu da nitelikli dolandırıcılık suçu kapsamına girmektedir. Ve bu sebeple, söz konusu fiilin cezası yine 2 yıldan 7 yıla kadar hapis ve 5000 güne kadar adli para cezasıdır. Bu suç çeşidine gösterilebilecek en yaygın örnek hiç şüphe yok ki online banka dolandırıcılığı suçlarıdır. Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus kredi ya da banka kartının çalınması, kredi veya banka kartının kopyalanması, banka veya kredi kartı bilgilerinin ele geçirilmesi suretiyle mağdurun hesabından para çekilmesi fiili nitelikli dolandırıcılık suçu değil Türk Ceza Kanunu'nun 245. maddesinde yer alan Banka veya Kredi Kartının Haksız Kullanılması suçu kapmasına girdiğidir. Bunun yanında, Facebook, Twitter, Whatsapp, Instagram gibi çeşitli sosyal medya platformları üzerinden bir mal ya da herhangi bir hizmet karşılığında para talep etmek te bu suç türüne yani nitelikli dolandırıcılık suçuna bir örnek olarak gösterilebilir. Bununla beraber, basın yayın organlarının sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle işlenen dolandırıcılık suçları da nitelikli dolandırıcılık suçu kapsamına girmekte olup, yine cezası 2 yıldan 7 yıla kadar hapis ve 5000 güne kadar adli para cezasıdır. Bu suça bir örnek vermek gerekirse, son yıllarda oldukça sık karşılaştığımız çeşitli medya kuruluşlarında daha üstün özelliklere sahip ürünleri tanıtmak suretiyle tüketiciyi kandıran ve bu yolla haksız kazanç elde eden bazı satıcıları gösterebiliriz. Bunun yanında, satıcı ya da şirket yöneticisi sıfatıyla şirket adına hareket eden kişilerin şirket adına giriştikleri faaliyetleri araç olarak kullanmak suretiyle işledikleri dolandırıcılık suçu da nitelikli dolandırıcılık suçu kapsamına girmektedir. Bu durumda da ceza 2 yıldan 7 yıla kadar hapis ve 5000 güne kadar adli para cezasıdır. Buna ek olarak, serbest meslek sahibi kimselerin kendilerine duyulan güveni suistimal etmek suretiyle kendisine ya da bir başkasına haksız kazanç sağlaması fiili de nitelikli dolandırıcılık suçu kapsamına girmektedir. Ve bu sebeple bu suçun cezası da 2 yıldan 7 yıla kadar hapis ve 5000 güne kadar adli para cezası şeklinde öngörülmektedir. Ayrıca banka ya da diğer kredi kuruluşları tarafından tahsis edilmemesi gereken bir krediyi açılmasını sağlamak fiili de nitelikli dolandırıcılık suçu kapsamına girmekte olup öngörülen cezai yaptırım 2 yıldan 7 yıla kadar hapis ve 5000 güne kadar adli para cezasıdır. Bununla birlikte, sigorta bedelini almak amacıyla yapılan dolandırıcılık fiili de nitelikli dolandırıcılık suçu kapsamına girmektedir. Bu nedenle yine 2 yıldan 7 yıla kadar hapis ve 5000 güne kadar adli para cezası hükmolunur. 

9 Nisan 2016 Cumartesi

Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Ne Demek

Ceza hukukumuzda denetimli serbestlik gibi sanığın toplumsal yaşama adapte olabilmesi ve suçun bireyselleştirilmesi amaçlarını taşıyan bir başka kurum ise hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kurumu olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle, son yıllarda gerek ceza evlerinin doluluk oranlarının oldukça fazla olması gerek mahkumların toplumsal yaşama entegre olamaması sebebiyle oluşan mağduriyetler ve bu sorunlara bağlı olarak zarar gören aile kurumu göz önüne alınarak hükmün açıklanmasının geri bırakılması tıpkı denetimli serbestlik gibi kamuoyunca oldukça ilgi çeken bir kavram haline gelmiştir. Kamuoyunda gördüğü bu ilgiye paralel olarak hükmün açıklanmasının geri bırakılması nedir, hükmün açıklanmasının geri bırakılması ne demek, hükmün açıklanmasının geri bırakılması ne zaman biter, hükmün açıklanmasının geri bırakılması şartları nelerdir, hükmün açıklanmasının geri bırakılması 2015 yılında değiştirildi mi gibi birçok sorunun sorulmasına neden olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu kısaca bir fail hakkında hükmolunan cezanın belli bir süre zarfında fail denetim altında tutulmak şartıyla uygulanmasının geciktirilmesi ve sonrasında hükümsüz kılınmasıdır. Bu tanımdan da anlaşılabileceği gibi bu ceza hukuku kurumu mahkumların ailelerinin mağduriyetinin önlenmesini, mahkumların topluma yeniden entegre edilebilmesini ve suçun bireyselliği ilkesinin uygulanabilmesini amaçlamaktadır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması nedir, hükmün açıklanmasının geri bırakılması ne demek sorularına cevap verdikten sonra bu kurumun nasıl işlediğini incelemek oldukça faydalı olacaktır. İşte bu noktada karşımıza hükmün açıklanmasının geri bırakılması şartları nelerdir sorusu çıkmaktadır. Öncelikle, bir sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasından yararlanabilmesi için 2 sene ya da daha az süreli hapis cezasına veya adli para cezasına çarptırılmış olması gerekir. Buradan da anlaşılabileceği gibi bu ceza hukuku kurumundan yararlanılabilmesi için işlenen suçun  niteliğinin 2 yıllık bir hapis cezasından daha fazla bir cezayı gerektirmemesi şarttır. Zaten kanunda ilgili maddede yer alan hüküm gereği 2 yıldan fazla süreli hapis cezasına mahkum olan bir failin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasından yararlanması mümkün değildir. Bu şarta ek olarak, failin suç teşkil eden fiilli sonrasında maddi bir hasar oluştuysa bunun fail tarafından tazmini gerekmektedir. Ve son olarak, sanığın daha önce kasıtlı bir suç dolayısıyla ceza almamış olması gerekmektedir. Başka bir ifadeyle, hükmün açıklanmasının geri bırakılması sabıka kaydı olan (2 yıl veya daha uzun süreli bir hapis cezası mevcutsa) sanıklar için söz konusu değildir. Kasten işlenmiş olan suçlar 2 yıl veya daha uzun süreli bir hapis cezasına sebep olmuşsa hükmün açıklanmasının geri bırakılması söz konusu olmaz, ancak taksirle yani istemsiz olarak, herhangi bir kasıt olmaksızın işlenen suçlarda hükmün açıklanmasının geri bırakılması mümkündür. Örneğin taksirle yaralama ya da taksirle ölüme sebebiyet verme gibi suçlar hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumundan yararlanmaya engel teşkil etmemektedir. Ancak sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumundan yararlanabilmesi hakimin takdirine bağlıdır. Gerekli şartlar oluşur ve hakim bu yönde takdir yetkisini kullanarak hükmün açıklanmasının geri bırakılması yönünde bir karar verirse sanığa verilecek olan ceza 5 yıl ertelenir. 5 yıllık denetim süresi içinde sanık kasıtlı olarak bir suç işlemezse dava düşer. Başka bir ifadeyle, 5 yıl ertelenen ceza hükümsüz kılınmış olur. Ancak sanık 5 yıllık denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlerse infaz sürecinin yeniden başlaması söz konusu olur. Buna karşın, sanık taksirle yani istemsiz olarak, herhangi bir kasıt olmaksızın bir suç işlerse, bu suç hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından bir engel teşkil etmez. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması nedir, hükmün açıklanmasının geri bırakılması ne demek, hükmün açıklanmasının geri bırakılması şartları nelerdir gibi soruları cevaplandırdıktan sonra bu kararın sabıka kaydına ve adli sicile etkisini incelemek faydalı oldukça olacaktır.


Öncelikle, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumundan yararlanan ya da yararlanmayı düşünen birçok insanın kafasındaki en önemli sorular hiç şüphesiz hükmün açıklanmasının geri bırakılması sabıka kaydı durumunu etkiler mi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması sabıka kaydı sorgulamasında görülür mü, hükmün açıklanmasının geri bırakılması sicile işler mi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması memuriyete engel mi şeklindedir. Öncelikle, hükmün açıklanmasının geri bırakılması durumu savcılıklar ya da internet kanalıyla yapılan sorgulamada gözükmemektedir. Ancak pek tabii ki e-devlet ve savcılık vasıtasıyla yapılan bu sorgulamalarda görülmeyen söz konusu karar devletin sisteminde kayıt altında tutulmaktadır. Ancak, bu durum sanığın günlük yaşamını etkilemez, zira devletin bu bilgileri tuttuğu sisteme sadece hakim ve cumhuriyet savcıları erişim sağlayabilir. Buradan hareketle, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kişinin hayatında adeta tertemiz bir sayfa açarak onu işlediği suça rağmen gerek medeni hayatta gerek siyasi hayatta her türlü kısıtlamadan kurtarır demek doğru olacaktır. Bu durumda hükmün açıklanmasının geri bırakılması memuriyete etkisi itibariyle ne gibi sonuçlar doğurur sorusunun cevabı da hiçbir olumsuz sonuç doğurmaz şeklinde olacaktır. Başka bir deyişle, hükmün açıklanmasının geri bırakılması memuriyete etkisi bakımından bir sonuç doğurmaz, bu karardan yararlananlar memur olarak görev yapabilirler. Yani hükmün açıklanmasının geri bırakılması memuriyete engel mi sorusunun cevabı kesinlikle hayırdır. Kısacası, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı kişinin hayatını olumsuz yönde etkilemez, sadece işlenen suçun cezai yaptırımını askıya alır ve gerekli şartların oluşması halinde alınan cezayı hükümsüz kılar. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması sabıka kaydı oluşturur mu, hükmün açıklanmasının geri bırakılması sicile işler mi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması memuriyete engel mi gibi soruları yanıtladıktan sonra bu kararın temyiz imkanını incelemek yerinde olacaktır.


Buna ek olarak, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumundan yararlanmayı düşünen hemen hemen herkesin kafasındaki bir diğer soru ise hükmün açıklanmasının geri bırakılması temyiz edilebilir mi şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Öncelikle, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildikten sonra kararın temyiz edilmesi mümkün değildir. Bu bakımdan, sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumundan yararlanma niyeti yoksa ya da bu yönde olası bir kararı temyiz etmek istiyorsa karardan önce rıza göstermediğini beyan etmesi son derece önemlidir.


Bunun yanında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumundan yararlanmak isteyen birçok insanın aklında hiç kuşkusuz hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına itiraz etmek mümkün müdür sorusu vardır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması temyiz edilemeyecek bir karar olsa da itiraz mümkündür. Başka bir deyişle, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına itiraz mümkündür. Peki hükmün açıklanmasının geri bırakılması itiraz nereye yapılır? Bu kararı veren mahkemeye itiraz edilebilir.


Bununla beraber, hükmün açıklanmasının geri bırakılması sonucu para cezası ödenir mi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması sonucu adli para cezası ödenir mi soruları cevap bekleyen diğer sorular olarak karşımıza çıkmaktadır. Öncelikle, şunu belirtmekte gerekir ki, adli para cezası doğrudan verilebileceği gibi hapis cezasına ek olarak ta verilebilen bir cezadır. Ayrıca, adli para cezası bir hapis cezasının para cezasına çevrilmesi şeklinde de ortaya çıkabilmektedir. Buradan harekete sorulara dönecek olursak, doğrudan verilen adli para cezasına ya da hapis cezasına ek olarak verilen adli para cezasına hükmün açıklanmasının geri bırakılması uygulanabilir. Ancak, adli para cezası, hapis cezasının para cezasına çevrilmesi sonucu ortaya çıkmışsa söz konusu cezaya hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı uygulamak mümkün değildir. Yani kısaca, hükmün açıklanmasının geri bırakılması sonucu adli para cezası ödenir mi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması sonucu para cezası ödenir mi sorularının cevabı para cezası doğrudan alınmış bir cezaysa ve gerekli şartlar yerine getirilmişse evet, adli para cezası hapis cezasının para cezasına çevrilmesi sonucu meydana gelmiş bir ceza ise hayırdır. 

Taksirle Ölüme Sebebiyet Verme Cezası

Günümüzde özellikle özel işyerlerinde sık sık görülen taksirle yaralama suçu gibi taksirle ölüme sebebiyet verme suçu da gündemi oldukça meşgul eden bir konu başlığı olarak karşımıza çıkmaktadır. Öncelikle taksirle ölüme sebebiyet verme nedir sorusuna cevap vermek gerekirse taksirle ölüme sebebiyet vermek herhangi bir kasıt olmaksızın bir kişinin ölümüne neden olmak şeklinde tanımlanabilir. Taksirle ölüme sebebiyet verme cezası TCK 85. Madde tarafından tanımlanmıştır. Buna göre herhangi bir kasıt olmaksızın birinin ölümüne neden olan kimse 3 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Taksirle ölüme sebebiyet verme cezasına ilişkin olarak Türk Ceza Kanunu'nda hangi durumlarda hangi cezanın verileceği şeklinde bir ayrıma gidilmemiştir. Yani taksirle ölüme sebebiyet verme trafik kazası gibi elim bir olayla olabileceği gibi bir inşaat şantiyesinde de meydana gelebilir. Bu noktada tabii ki ihmalin boyutuna göre hakim 3 yıl ila 6 yıl arasında bir cezaya hükmedecektir. Ancak, bu noktada dikkat edilmesi gereken husus kanunda trafik kazası, iş kazası gibi ayrımların bulunmamasıdır. Her ne kadar kanunda böyle bir ayrım bulunmasa da uygulamaya baktığımız zaman trafik kazası sonucu meydana gelen taksirle ölüme sebebiyet verme cezası iş kazası gibi olaylar sonucu meydana gelen taksirle ölüme sebebiyet verme cezası ile karşılaştırıldığında oldukça azdır denilebilir. Bunun sebebi olarak ta trafik kazalarının hem iki tarafın da hayatını tehlikeye atması hem de daha önüne geçilemez kazalar olarak yorumlanabilmesidir. Ancak kanun kaza şekilleri ve nedenlerine ilişkin olarak herhangi bir ayrım gözetmemiştir. Ancak kanunda her türlü taksirle ölüme sebebiyet verme fiilinin cezai yaptırım açısından aynı şekilde yorumlandığını söylemek gerçekle bağdaşmaz. Öyle ki, kanun birden fazla kişinin taksirle ölümüne sebebiyet veren failler için 3 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası ön görmektedir. Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus failin kaç kişinin ölümüne neden olduğunun yanında kaç kişinin yaralanmasına sebep olduğudur. Yani ceza failin kaç kişinin ölümüne ve buna ek olarak kaç kişinin yaralanmasına sebep olduğuna göre değişecektir. Ancak ceza failin sadece kaç kişinin ölümüne ya da ölüme ek olarak kaç kişinin yaralanmasına sebep olduğuna göre değişecektir demek mümkün değildir. Cezanın belirlenmesindeki en önemli etkenlerden birisi hiç şüphesiz failin ihmalinin ne boyutta olduğudur. Örneğin otoyolda normal bir hızla giderken aniden önüne çıkan bir çocuğu ezerek ölümüne sebep olan bir insanla, şehir içi yolda alkollü araç kullanırken kaldırımda yürüyen bir kişiyi ezerek ölüme neden olan bir hiç şüphe yok ki aynı durumda olamaz. Bir başka örnek vermek gerekirse, bir inşaat şantiyesinde bütün güvenlik önlemleri alındığı halde bir işçinin iş kazası sonucu ölmesi durumuyla, hiçbir iş güvenlik prosedürünü yerine getirmemiş olan bir inşaat şantiyesinde bir işçinin iş kazası sonucu hayatını kaybetmesi durumu kuşkusuz aynı değildir. İşte failin alacağı ceza kısaca yapmış olduğu ihmalin boyutuna göre ve yaşamını yitirmesine sebep olduğu insan sayısına göre değişmektedir. Zaten kanun da incelendiği zaman istemsiz olarak, herhangi bir kasıt olmaksızın bir insanın hayatını kaybetmesine sebep olmanın cezası 3 yıldan 6 yıla kadar hapis cezasıyken, yine taksirle birden fazla kişinin ölümüne sebep olmanın cezası 3 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası ön görüldüğü anlaşılmaktadır. Buna ek olarak, taksirle ölüme sebebiyet verme cezası bilinçli taksir söz konusu ise kayda değer bir şekilde artmaktadır. bilinçli taksirle ölüme sebebiyet verme cezasını açıklamadan önce bu suçu tanımlayarak taksirle ölüme sebebiyet verme suçundan ayırmak oldukça faydalı olacaktır. Herhangi bir taksirle ölüme sebebiyet verme suçunun söz konusu olduğu durumda fail ölüm sonucunu ön görmüşse bilinçli taksir söz konusu olur. Yani bilinçli taksirle ölüme sebebiyet verme ile taksirle ölüme sebebiyet verme arasındaki fark failin mağdurun ölümü sonucunu öngörme imkanının bulunmasıdır. Buradan hareketle, taksirle ölüme sebebiyet verme cezası ile bilinçli taksirle ölüme sebebiyet verme cezası arasında bir fark olacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Yani taksirle ölüme sebebiyet verme cezası failin suçu bilinçli taksirle mi yoksa bilinçsiz taksirle mi işlediğine göre değişecektir. Başka bir deyişle, taksirle ölüme sebebiyet verme cezası bakımından suçun bilinçli taksirle işlenip işlenmediği son derece önem arz etmektedir. Zaten kanun da bu noktada bir ayrıma giderek bilinçli taksirle ölüme sebebiyet verme durumunda cezanın 1/3'ten 1/2 oranına kadar arttırılacağını ortaya koymuştur. Buna ek olarak şunu belirtmek gerekir ki taksirle ölüme sebebiyet verme TCK tarafından mağdurun dikkatsizliği, failin taksirinin derecesi, kaç kişinin mağdur olduğu gibi bir çok etken dikkate alınarak düzenlenmiş olup failin alacağı ceza bu değişkenlere göre belirlenir.

8 Nisan 2016 Cuma

Taksirle Yaralama Cezası

Gündemi her daim sıcak olan ülkemizde her ne kadar artık olağan bir haber olarak görsek te hatta haber değeri taşımayan sıradan bir olay vasfı kazanmış olsa da taksirle yaralama günümüzde oldukça sık karşılaşılan ve hem mağdur için hem de fail için ciddi sonuçlar doğurabilecek bir suç olarak karşımıza çıkmaktadır. Peki taksirle yaralama nedir? Taksirle yaralama nedir sorusuna verilecek en güzel cevap Türk Ceza Kanunu'nun 89. Maddesi'nde tanımlanan taksirle yaralama suçu tanımına paralel olarak şu şekilde verilebilir: Herhangi bir kasıt olmaksızın bir başkasının yaralanmasına sebep olma durumudur. Bu duruma gerekli dikkat ve özeni gösterme yükümlülüğünü yerine getirmemek te dahildir. Taksirle yaralama nedir sorusuna cevap verdikten sonra taksirle yaralama suçu cezası hangi durumda ne kadardır, taksirle yaralama suçu TCK içinde nasıl düzenlenmiştir, taksirle yaralama ceza zamanaşımı süresi ne kadardır, taksirle yaralama tazminat davası ne kadar sürede açılabilir gibi sıkça sorulan sorulara taksirle yaralama suçunu Türk Ceza Kanunu'nun ilgili hükümlerini tek tek inceleyerek yanıtlamak yerinde olacaktır.




Taksirle Yaralama Suçu Cezası

          
           Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki Türk Ceza Kanunu içerisinde taksirle yaralama suçunun tek ve her durum için uygulanabilir sabit bir cezası bulunmamaktadır. Yani taksirle yaralama suçu cezası nedir sorusuna verilebilecek tek bir cevap yoktur. Başka bir deyişle, taksirle yaralama suçunun cezası durumdan duruma göre değişken bir yapıdadır. Taksirle yaralama suçu cezası Türk Ceza Kanunu'nun 89. Maddesi'nde düzenlenmiştir. Buna göre, kasıt olmaksızın başkasının vücuduna acı veren ya da sağlığının bozulmasına neden olan kişi 3 aydan 1 yıla kadar hapis ve adli para cezası ile cezalandırılır. Kanun hükmünden de kolayca anlaşılabileceği gibi yaralama fiilinin mağdura kalıcı bir hasar vermesi şart değildir. Bu noktada fiilin suç teşkil edebilmesi için failin mağdurun canını yakacak herhangi bir eylemde bulunmuş olması yeterlidir. Buna ek olarak, fail mağdurun canını yakmaksızın onun zihinsel ya da bedensel sağlığının bozulmasına sebep olmuşsa yine aynı cezai yaptırım uygulanır.
           
           Şunu belirtmek gerekir ki bazı durumlarda kanun koyucu cezai yaptırımın caydırıcılığı sağlaması ve bu yolla çeşitli mağduriyetlerin önüne geçilebilmesi amacıyla bazı hallerde taksirle yaralama suçu cezasını yarı yarıya arttırabilmektedir. Buna göre, fail mağdurun duyularından ya da organlarından birine kalıcı olarak zarar vermişse verilecek ceza 1/2 oranında arttırılır. Bununla beraber, fail mağdurun vücudunda bir kemiğin kırılmasına sebep olacak bir eylemde bulunmuşsa yine verilecek ceza yüzde 50 oranında arttırılır. Bunun yanında, failin işlemiş olduğu suç teşkil eden fiil mağdurun konuşmasında sürekli bir bozukluk meydana getirmişse yine verilecek ceza yarı yarıya arttırılır. Buna ek olarak, fail mağdurun yüzünde kalıcı bir iz oluşmasına sebep olmuşsa yine verilecek ceza yarı oranında arttırılır. Ayrıca, failin suç teşkil eden davranışı mağdurun hayatını tehlikeye sokacak bir duruma sebebiyet vermişse yine failin alacağı ceza yüzde 50 oranında arttırılır. Ve son olarak, failin suç teşkil eden eylemi gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına sebebiyet vermişse yine verilecek ceza yarı yarıya arttırılır.
            
           Son olarak, taksirle yaralama suçu bazen öyle sonuçlar doğurur ki maruz kalan kişi açısından ciddi anlamda bir mağduriyetin doğmasına sebep olur. Bu bakımdan kanun koyucu gerekli cezai yaptırımları ön görmek suretiyle caydırıcılığı sağlamayı ve bu yolla da yeni mağduriyetlerin ortaya çıkmasını engellemeyi amaçlamıştır. Bu gerekli caydırıcılığın sağlanabilmesi için kanun koyucu bazı taksirle yaralama durumlarında faile verilecek cezanın 2 katı cezaya çarptırmayı ön görmüştür. Buna göre, fail herhangi bir kastı bulunmaksızın bir kişinin iyileşme olanağı olmayan bir hastalığa yakalanmasına ya da bitkisel hayata girmesine neden olmuşsa failin alacağı ceza normalde ön görülen cezanın 2 katı olur. Bunun yanında, failin istemsiz olarak yaptığı bir davranışın sonunda mağdur duyularından ya da organlarından birini kaybettiyse failin alacağı ceza 1 kat arttırılır. Bununla beraber, failin kasıt olmaksızın yapmış olduğu fiil mağdurun konuşma ya da üreme yeteneklerinden birinin kaybına sebep olmuşsa failin alacağı ceza yüzde 100 oranında arttırılır. Ayrıca, failin gereken özeni göstermemesi sebebiyle mağdurun yüzünde sürekli bir değişiklik meydana gelmişse yine failin alacağı ceza normalde alacağı cezanın 2 katı olur. Ve son olarak, failin istemsiz olarak yapmış olduğu bir davranış gebe bir kadının çocuğunun düşmesine neden olmuşsa verilecek ceza yine yüzde 100 oranında arttırılır.
            
            Bütün bunlara ek olarak, failin kasıt olmaksızın, istemsiz olarak yani taksirle işlemiş olduğu fiil birden çok kişinin yaralanmasına sebep olmuşsa fail 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezasına mahkum olur. Ayrıca, kanun hükmünde bir başka dikkat edilmesi gereken husus ise bilinçli taksir halleri hariç olmak üzere taksir yaralama durumlarında soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesi şikayete bağlıdır.

Cinsel Suçlar Ceza

Son yıllarda ülkemizde giderek artan ve gerek toplum vicdanını gerek insanların adalete olan inancını zedeleyen cinsel saldırı suçu ne yazık ki insanlığın kanayan yaralarından birisi olarak var olmaya devam etmektedir. Cinsel suçların özellikle son yıllarda çeşitli basın yayın organlarında sık sık yer almasının bir sonucu olarak kamuoyunda cinsel suçlar nelerdir, cinsel suçlar nedir, cinsel suç ne demek gibi çeşitli sorular sorulmakta ve cinsel saldırı suçu toplum tarafından tam anlamıyla anlaşılamamaktadır. Öncelikle, cinsel saldırı suçu tanımı Türk Ceza Kanunu'nun 102. Maddesinde tanımlanmıştır. Bu tanıma göre cinsel saldırı, cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığının ihlal edilmesidir. Bu tanımdan da anlaşılabileceği gibi bir fiilin cinsel saldırı suçu teşkil edebilmesi için öncelikle kişinin vücut dokunulmazlığının ihlal edilmesi gerekmektedir. Yani failin mağdura cinsel davranış amacı güderek dokunmuş olması gerekir. Aynı kanun hükmüne göre bu suçun soruşturulması ve kovuşturulması mağdurun şikayeti üzerine yapılır. Yani mağdur şikayet etmezse soruşturma başlatılmaz. Şikayet sonrasında sanığın suçlu bulunması halinde 2 yıldan 7 yıla kadar hapis cezası söz konusu olur. Yani Türk Ceza Kanunu'nda yer alan basit cinsel saldırının cezası bu şekilde belirlenmiştir. Kanunun üstüne basa basa işaret ettiği bir diğer önemli nokta ise failin kişinin vücut dokunulmazlığını ihlal ederken objektif olarak bir cinsel tatmin amacı taşıdığını gösteren bir davranışta bulunmasıdır. Örneğin otobüste bir kadının yanlışlıkla ayağına basmış olmak objektif olarak cinsel tatmin amacı taşıyan bir davranış olarak gösterilemez. Bu örnekte her ne kadar vücut dokunulmazlığı ihlal edilmiş olsa bile bu istemsiz ve cinsel tatmin amacı taşımayan bir ihlal olarak kabul edileceğinden hareketle, bu davranışı bir cinsel saldırı suçu olarak nitelemek mümkün gözükmemektedir. Kanun hükmünde belirtilen bir başka önemli nokta ise cinsel saldırı suçunun farklı cinsten bir kişiye karşı işlenebileceği gibi aynı cinsten bir kişiye karşı da işlenebileceğidir. Yani bir erkek bir erkeğe karşı da cinsel saldırı suçu teşkil eden bir eylemde bulunabilir. Bu durumda da suçun niteliği ve cezai yaptırımı değişmez, cezai yaptırım aynen uygulanır. Buna ek olarak, cinsel saldırı suçunu sadece erkek işler şeklinde bir hüküm yer almadığından cinsel saldırı suçunun failinin bir kadın da olabileceği görüşü pratikte pek mümkün olmasa da kağıt üstünde de olsa imkan dahilindedir şeklinde yorumlanabilir. Buradan hareketle, cinsel saldırı TCK tarafından tanımı itibariyle tıpkı cinsel taciz suçu tanımında olduğu gibi kadın erkek ayrımı gözetmeksizin fiile (yani cinsel tatmin amacıyla yapılmış bir davranış) odaklı bir yorum geliştirmiştir diyebiliriz. Yani kısaca tıpkı cinsel taciz suçunda olduğu gibi cinsel saldırı suçunda da fail erkek olabileceği gibi kadın da olabilir bu noktada kanun koyucu bir ayrım gözetmemiştir.




Nitelikli Cinsel İstismarın Cezası

      
      Öncelikle cinsel istismar suçu tanımı itibariyle birçok farklı şekilde işlenebileceğinden dolayı kanun koyucu bu suçu 2 ana başlık altında toplamıştır. Bunlardan birincisi basit cinsel istismardır. Bu suçun tanımı yukarıda da belirtildiği gibi cinsel tatmin amacıyla kişinin vücut dokunulmazlığını ihlal eden davranışlardır şeklindedir. İkincisi ise aynı davranışın yani cinsel tatmin amacı güdülerek vücuda organ veya herhangi bir cisim sokulması şeklinde gerçekleşmesi durumunda nitelikli cinsel istismar suçu söz konusu olur. Nitelikli cinsel istismar nedir, nitelikli cinsel saldırı ne demek, nitelikli cinsel istismar ne demek gibi kamuoyunda sıkça sorulan önemli soruları cevapladıktan sonra nitelikli cinsel istismarın cezası ne kadar sorusunu yanıtlamak oldukça faydalı olacaktır. Nitelikli cinsel istismarın cezası Türk Ceza Kanunu'nun 102. Maddesinde açık ve net bir biçimde ortaya konmuştur. Buna göre nitelikli cinsel saldırının cezası 7 yıldan 12 yıla kadar hapis cezasıdır. Bu suçun soruşturulması ve kovuşturulması resen yapılır. Yani mağdur şikayetçi olmasa bile suç yargı makamları tarafından öğrenilecek olursa soruşturma ve kovuşturma kendiliğinden başlar. Bu hükme ek olarak, kanun koyucu evlilik içi tecavüzleri de göz önünde bulundurarak, bu fiilin eşe karşı işlenmesi durumunda soruşturma ve kovuşturma yapılması mağdurun şikayetine bağlıdır şeklinde bir hüküm ortaya koymuştur. Nitelikli cinsel istismarın cezası ile ilgili kanun hükümlerini incelerken ilk dikkat çeken husus söz konusu fiilin yani vücuda organ ya da herhangi bir cisim sokulması eyleminin kadının herhangi bir organı ya da erkeğin herhangi bir organı ile sınırlı tutulmayışıdır. Yani vücudun herhangi bir yerine herhangi bir organ ya da herhangi bir cisim sokulması fiili nitelikli cinsel istismar suçu teşkil etmektedir. Bu noktada kanun koyucu kadının ya da erkeğin herhangi bir organını baz alarak sınırlama getirmemiştir ve bu tanıma uyan her türlü eylemi nitelikli cinsel saldırı suçu altında toplamıştır. Buradan hareketle, pek tabii ki, bu tanıma uyan her türlü fiili gerçekleştiren fail de nitelikli cinsel istismarın cezası ile cezalandırılacaktır. Bununla beraber, kanun hükmünde altı çizilmesi gereken bir diğer nokta ise bu tanıma uyan fiilleri gerçekleştiren faillerin 7 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacak olmalarıdır. Bu hükümden de açık ve net bir biçimde anlaşılabileceği gibi kanun koyucu bu noktada hakimin takdir yetkisini sınırlandırarak faillere gereğinden az ceza verilmek suretiyle cezai yaptırımın caydırıcılığının ortadan kalkmasını ve bu yolla yeni mağduriyetlerin ortaya çıkmasını engellemek amacını gütmektedir. Bunun yanında, evlilik içi tecavüzlere de atıfta bulunan kanun maddesi bu fillerden herhangi birini eşin işlemesi durumunda soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesini eşin şikayetine bağlamaktadır. Kanunun bu hükmü şüphesiz bir yandan kadının kocasına karşı olan haklarını korumayı hedeflerken diğer yandan da evlilik birliğinin korunabilmesi adına failin ceza almasını eşin insiyatifine bırakmaktadır. Yani bu tür evlilik içi cinsel suçlarda mağrurun beyanı sonrasında soruşturma ve kovuşturma başlatılır. Ancak olayın gerek insani boyutu ele alındığında gerek kadın hakları penceresinden bakıldığında bir eşin diğer eşin cinsel arzularını kendi rızası olmaksızın karşılamak gibi bir yükümlülüğü yoktur. Bir eşin diğer eşi cinsel birlikteliğe zorlaması hiç şüphesiz bir cinsel saldırı suçu teşkil etmektedir. Kanun koyucu sadece fail olan eşin ceza almasını mağdur olan eşin kararına bağlamıştır diyebiliriz.



Cezayı Arttıran Unsurlar


        Öncelikle, kanun koyucu cinsel istismar suçunun cezasını bazı durumların suistimal edilerek bu suçun kolayca işlenebilmesini önlemek amacıyla belli durumlarda arttırmıştır. Buna göre fiilin beden ve ruh bakımından kendini savunması mümkün olmayan kişilere karşı işlenmesi durumunda failin alacağı ceza yüzde 50 oranında artırılır. Bunun yanında, failin fiili işlerken kamu görevlisi, vesayet veya hizmet veren kişi olmanın verdiği güvenceyi suistimal etmesi durumunda söz konusu ceza yarı yarıya arttırılır. Bununla beraber, söz konusu fiilin 3. derece de dahil olmak üzere, an veya kayın hısımlığı bulunan bir kişiye karşı ya da üvey baba, üvey ana, üvey kardeş, evlat edinen veya evlatlık ilişkisi bulunan bir kişiye karşı işlenmesi durumunda alınacak ceza 1/2 oranında arttırılır. Buna ek olarak, kanunun tanımladığı fiili silahla veya birden fazla kişi ile birlikte işleyen fail ya da failler kanunda belirtilen cezanın yarı yarıya fazlasına çarptırılırlar. Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus failin silah kullanarak ya da kullanmayarak kasten yaralama suçunun sonuçlarına neden olması halinde failin alacağı cezaya ek olarak, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümlerin de uygulanacağıdır. Bunun yanında, failin silah kullanarak ya da kullanmayarak mağdurun ölümüne veya bitkisel hayata girmesine sebep olması halinde fail müebbet hapis cezasına çarptırılır.  Ayrıca, fiilin insanların toplu olarak bir arada bulunmak zorunda olduğu alanlarda işlenmesi durumunda da failin alacağı ceza yüzde 50 oranında arttırılır. Buna ek olarak, suç teşkil eden fiilin sonucunda mağdurun bedensel ya da ruhsal sağlığında bir bozulma meydana gelmişse verilecek hapis cezası 10 yıldan az olamaz.

     Basit cinsel istismar suçunu işleyen fail Asliye Ceza Mahkemesinde yargılanır. Buna karşın, nitelikli cinsel saldırı suçunu işleyen fail ise Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanır.




Cinsel Suçlarda İspat

       
        Öncelikle, birçok suç çeşidinde olduğu gibi cinsel suçlarda da soruşturma ve kovuşturma aşamasında hiç şüphesiz ki en büyük problem suçun ispatı noktasında ortaya çıkmaktadır. Suça kesinlik kazandıracak birçok delil genelde mağdurun olayın yaşattığı şok etkisinden kurtulabilmek için yıkanması, üstünü değiştirmesi sonrasında kaybolmakta ve zaten zor olan ispat daha da zor bir hale gelmektedir. Bu sebeple, tecavüze uğramış olan mağdurun duş almadan, ilk 48 saat içinde fiziksel rapor için hastaneye gitmesi gerekmektedir. Buna ek olarak, iç çamaşırını yıkamaması da ispat noktasında önemli olan bir diğer husustur.

3 Nisan 2016 Pazar

Cinsel Taciz Suçu Cezası

Sözlü olsun yazılı olsun herhangi bir hareketle olsun bir mesajla olsun taciz suçu günümüzde bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de artış eğilimi gösteren bir suç olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu artış kamuoyunda cinsel tacizin ispatı nasıl yapılır, çocuğa cinsel tacizin cezası nedir, telefonla cinsel tacizin cezası nedir, cinsel tacizciler ne kadar ceza alır, sözlü tacizin cezası nedir, TCK cinsel suçlar üzerinde bir düzenleme yaptı mı gibi pek çok sorunun sorulmasına sebep olmakla birlikte ne yazık ki pek çok kişi bu noktadaki haklarını ve bu suçun hukuki sonuçlarını bilmekten çok uzaktır. Pek tabii ki bu suçun son yıllarda çizdiği artış grafiği teknolojinin ilerlemesi sonucu rapor edilen vaka sayısındaki artışın ya da kadınların ve çocukların haklarının bilincine daha çok varması olarak ta gösterilebilir, bu ayrı bir tartışma konusudur, ancak ortada bir gerçek vardır ki taciz günümüzde özellikle kadınların ve çocukların sık sık karşı karşıya kaldıkları ve kesinlikle cezai yaptırımlarla önlenmesi gereken bir suç çeşididir. Bu suçun önlenmesi için Türk Ceza Kanunu bu suçu en ince ayrıntısına kadar tanımlayarak çeşitli cezai yaptırımlar ortaya koymuştur. Türk Ceza Kanunu'nun 105. maddesi cinsel taciz suçunu açık ve net bir biçimde düzenlemektedir. Buna göre cinsel tacizin soruşturulması mağdurun şikayeti üzerine yapılır. Yani mağdur şikayet etmezse soruşturma başlatılmaz. Yine aynı hükme göre taciz eden kişinin suçlu bulunması halinde fail 3 aydan 2 yıla kadar hapis cezasına ve adli para cezasına mahkum olur. Ancak kanun koyucu burada çocukları korumak amacıyla cinsel taciz suçunun çocuklara karşı işlenmesi durumunda daha fazla bir ceza öngörmektedir. Bu durumda yani cinsel taciz suçu bir çocuğa karşı işlendiği takdirde fail 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezasına çarptırılır. Buna ek olarak, aynı kanun maddesinin 2. fıkrası kamu görevlisi olmanın verdiği avantajları ve güvenceyi kullanılarak bu suçun işlenmesini önlemek amacıyla kamu görevlileri için ayrı bir düzenleme içermektedir. Buna göre kamu görevlisi olan şahıslar görevlerini ve yetkilerini kötüye kullanarak bu suçu işlerlerse verilecek olan ceza yarı yarıya arttırılmaktadır. Ayrıca, bu durumda yani kamu görevlisinin tacizine maruz kalan mağdur bu sebeple işini, okulunu ya da ailesini bırakmak zorunda kalmışsa verilecek ceza 1 yıldan az olamaz. Bununla beraber, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruyucu aile veya sağlık hizmeti veren kişilerin bu durumlarını suistimal ederek bir kişiye karşı cinsel taciz suçunu işlerlerse yine verilecek olan ceza yarı yarıya arttırılır ve yine bu sebepten dolayı mağdur işini, okulunu ya da ailesini bırakmak zorunda kalmışsa verilecek ceza 1 yıldan az olamaz. Buna ek olarak, fail teknolojinin nimetlerinden faydalanmak suretiyle, posta, telefon, akıllı cihaz, bilgisayar ve benzeri kitle iletişim araçlarını kullanarak bir kişiyi taciz etmişse yine verilecek ceza yarı yarıya arttırılır ve mağdur bu sebeple okulunu, işini ya da ailesini terk etmek zorunda kalmışsa verilecek ceza en az 1 yıl olmak zorundadır. Bunun yanında, cinsel taciz suçu teşhir yoluyla işlenmişse verilecek olan ceza yüzde 50 oranında arttırılır ve bu sebeple mağdur okulunu, işini ya da ailesini terk etmek zorunda kalmışsa verilecek olan ceza en az 1 yıl olmak zorundadır. Görüldüğü üzere, cinsel taciz suçu TCK tarafından etraflıca düzenlenmiş ve caydırıcılığı tartışmalı olsa da belli başlı cezai yaptırımlara tabi tutulmuştur. Cinsel tacizin cezası nedir sorusuna cevap verdikten sonra cinsel taciz suçunun kanun hükmündeki mahiyetini incelemek yararlı olacaktır. Kanuna hukuki anlamda bakacak olursak, taciz suçunu düzenleyen 105. madde öncelikle kişinin özgürlüğünü koruma amacını taşımaktadır. Cinsel taciz suçu, kamuoyunda yanlış veya eksik bilinen bir suç olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sebeple, cinsel taciz suçu TCK tarafından detaylı bir biçimde tanımlanmıştır. Bu bakımdan cinsel taciz suçunun TCK içerisindeki tanımını ve mahiyetini incelemek yararlı olacaktır.



Cinsel Taciz Nedir?

       
           Hemen hemen herkesin bildiği ancak toplumun büyük çoğunluğu tarafından yanlış ya da eksik bilinen cinsel taciz suçu Türk Ceza Kanunu'nun 105. maddesinin gerekçesinde mağdurun vücut dokunulmazlığının ihlali niteliği taşımayan cinsel davranışlar şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımdan da anlaşılabileceği gibi toplumun genelinin düşüncesinin aksine bir kişiye onun rızası olmaksızın doğrudan fiziki temasta bulunmak cinsel taciz değil cinsel saldırı niteliği taşımaktadır. Cinsel taciz laf atma, cinsel içerikli şarkı veya türkü söyleme, mektupla ya da elektronik mesajlaşma tekniklerinden herhangi birisini kullanarak cinsel içerikli sözler yazmak, el kol hareketleriyle veya cinsel organı gösterme şeklinde olabilir. Cinsel taciz nedir sorusunu cevaplandırdıktan sonra cinsel taciz suçu hakkında bilinen yanlışları düzeltmek oldukça faydalı olacaktır. Dokunma ve benzeri doğrudan fiziki temas cinsel taciz değildir. Toplumun genelinde cinsel taciz suçu hakkında bir başka doğru bilinen yanlış ise cinsel taciz suçunu sadece erkeklerin işleyebileceğidir. Hukuken cinsel taciz suçunun faili kadın da olabilir erkek te olabilir. Bu durumda cinsel taciz suçunun mağduru herkes olabilir. Yani cinsel taciz mağduru kadın da olabilir erkek te olabilir. Kanun bu konuda bir sınırlama öngörmemiştir. Kanun koyucunun bu tavrı da kadın-erkek eşitliği açısından olumlu olarak değerlendirilebilir. Son yıllarda yeni teknolojilerin ortaya çıkmasıyla beraber cinsel taciz nedir sorusu daha geniş cevaplanması gereken bir soru halini almıştır. Çünkü gelişen teknolojinin nimetlerinden yararlanan birçok kötü niyetli insan hukuki literatürde olmayan yeni suçlar işlemekte oldukça hevesli davranmaktadır. Bu bakımdan, 105. maddenin günümüz için güncel olmakla beraber ileriki dönemde güncellenmesi her kanun hükmünde olduğu gibi kaçınılmaz bir hal alabilir.


Cinsel Tacizin İspatı


          Bilindiği gibi, cinsel tacizin ispatı oldukça zordur. Cinsel taciz durumunda mağdurun yapması gereken ilk şey varsa bir şahitle beraber polise durumu bildirmektir. Şahit yoksa bile mağdur tek başına polise durumu bildirebilir, şikayette bulunabilir.


Cinsel Taciz Suçu Zamanaşımı

    
           Öncelikle, cinsel taciz suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlıdır. Yani mağdur şikayette bulunmazsa soruşturma ve kovuşturma yapılamayacağı gibi mağdur 6 ay içerisinde şikayette bulunmazsa zamanaşımı söz konusu olur ve yine soruşturma ve kovuşturma yapılamaz. Yani cinsel taciz suçu zamanaşımı 6 aydır. Buna ek olarak, cinsel taciz suçunun zamanaşımı olan 6 aylık süre mağdurun failin kim olduğunu ve fiili öğrendiği gün başlar. Ayrıca, şikayete hakkı olan kişilerden birisi cinsel taciz suçunun zamanaşımı olan 6 aylık süreyi geçirirse şikayete hakkı olan diğer kişilerin hakları düşmez. Buna ek olarak, mağdurun vazgeçmesi davayı kesin olarak düşürür, ancak, hüküm verildikten sonra vazgeçilmesi durumunda ceza infaz edilir. Yani fail cinsel taciz sebebiyle herhangi bir cezaya mahkum olursa ve hüküm kesinleşirse sonrasında mağdurun vazgeçmesi bile cezaya engel olmaz. Bununla beraber, bu noktada dikkat edilmesi gereken bir diğer husus, iştirak halinde bir cinsel taciz durumunda mağdurun sanıklardan biri hakkındaki şikayetini geri çekmesi diğer sanıkları da kapsar. Yani birden fazla kişinin aynı anda tacizine maruz kalmış bir kişi bu suçu işlemiş olan faillerden biri hakkında şikayetinden vazgeçerse diğer sanıklar hakkındaki şikayet te düşmüş sayılır.