24 Eylül 2016 Cumartesi

Şufa Davası Nasıl Açılır

Paylı mülkiyetlerde paydaşlardan birinin payını 3. bir kişiye satması halinde diğer paydaşlara öncelikli satın alma imkanı veren hakka şufa hakkı denir. Şufa hakkına tanımından da anlaşılabileceği gibi önalım hakkı da denmektedir. Çünkü bu hak paydaşlara mülkiyetin diğer paylarını 3. kişilere karşı öncelikli olarak satın alma imkanı tanımaktadır. Şufa hakkının doğabilmesi ve neticesinde şufa davasının açılabilmesi için paylı bir mülkiyetin paydaşlarından birinin kendine ait olan payı 3. bir şahsa satması gerekmektedir. Bu basit tanımdan sonra birçok insanın kafasında benzer sorular belirmektedir. Bu soruların başlıcaları şufa hakkı süresi ne kadar, şufa hakkı dava açma süresi ne kadar, şufa hakkı nedir, şufa davası nedir, şufa hakkı nasıl kullanılır, şufa hakkı zamanaşımı ne kadar, şufa hakkı kullanma süresi ne kadar, şufa davası kime açılır, şufa davası ne kadar sürer, şufa hakkı nasıl doğar, şufa davası hangi mahkemede açılır, şufa hakkı kullanma şartları nelerdir, şufa hakkı nasıl düşer şeklindedir. Şimdi bu soruları kısaca yanıtlayalım.

Şufa Hakkı Nedir


Şufa hakkı nedir sorusuna verilecek en iyi cevap paylı bir mülkiyetin paydaşlarından birinin kendisine ait olan payı 3. bir kişiye satması sonucunda diğer paydaşların söz konusu payı 3. kişiden öncelikli olarak satın alabilme haklarıdır. Zaten şufa hakkının diğer adının önalım hakkı olmasının sebebi de budur. Çünkü şufa hakkı bir önalım hakkını, öncelikli olarak alım hakkını ifade etmektedir. Böyle bir durumun varlığında diğer paydaşların satın alımı yapan 3. kişiye karşı açtıkları davaya da şufa davası denmektedir. 

Şufa Davası Nedir


Şufa davası nedir sorusuna verilebilecek en iyi cevap şufa hakkı kavramının tanımında gizlidir. Şöyle ki şufa hakkı paylı bir mülkiyetin bir kısmının paydaşlarından biri tarafından (sadece kendisine ait olan payın) satılması durumunda diğer paydaşların 3. bir şahsa göre satın alma önceliğini ifade eden bir haktır. Bu hakkkın hukuken satın alımı yapan 3. şahsa karşı ileri sürülmesi de şufa davası nedir sorusuna verilecek cevaptır. 

Şufa Hakkı Süresi Ne Kadar


Öncelikle şufa hakkı süresi ne kadar sorusunun cevabı Medeni Kanun tarafından belirlenen 2 farklı süre olduğudur. Bu sürelerden bahsetmeden önce Medeni Kanun'un niçin böyle bir süre öngördüğünü kısaca açıklamak oldukça faydalı olacaktır. Kanun koyucunun şufa hakkı kullanımını belli bir süre ile sınırlamasının asıl sebebi paydaşların sınırsız bir süre boyunca şufa haklarını öne sürerek alıcı 3. şahsı zor durumda bırakmalarını önlemektir. Eğer payını 3. bir şahsa satan paydaş bu satışı noter vasıtasıyla diğer paydaşlara bildirmiş ise diğer paydaşların 3 ay içinde şufa davası açmaları gerekmektedir. Aksi takdirde paydaşlar satışa razı olmuş sayılırlar ve dava açma haklarını kaybederler. Bunun yanında, payını satan paydaş, satışı noter vasıtasıyla diğer paydaşlara bildirmemişse her halde 2 yıl içinde diğer paydaşların şufa davası açmaları gerekmektedir. Bu durumda 2 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra şufa davası açılamaz. 

Şufa Hakkı Dava Açma Süresi Ne Kadar


İlk olarak, şufa hakkı dava açma süresi ne kadar sorusunun cevabı payını satan paydaşın satışı diğer paydaşlara resmi kanallar aracılığı ile bildirmesi ile alakalıdır. Yani payını 3. bir şahsa satan paydaş bu hukuki işlemi diğer paydaşlara noter aracılığı ile bildirmemiş ise diğer paydaşların her şekilde 2 yıl içinde satın alım yapan 3. şahsa karşı şufa davası açması gerekmektedir. 

Şufa Hakkı Kullanma Şartları Nelerdir


İlk olarak, şufa hakkının kullanılabilmesi için bazı şartların doğmuş olması gerekmektedir. Bunlardan ilki, doğal olarak hakkı kullanacak olan kişinin söz konusu mülkiyetin paydaşlarından biri olmasıdır. Paydaşlar dışında taşınmaz üzerinde alacağı bulunanlar ya da taşınmaz üzerinde sınırlı bir ayni hakka sahip olan kimseler kesinlikle şufa hakkını kullanmazlar. Bununla beraber, şufa hakkından bahsedilebilmesi için söz konusu mülkiyetin paylı bir mülkiyet olması şarttır. Paylı olmayan bir mülkiyette geçit irtifakı ya da kat irtifakı gibi irtifakların olması dahi şufa hakkını doğurmaz. Bunun yanında, şufa hakkının doğabilmesi için paylı mülkiyetin sözleşme ile paydaşlar arasında bölünmemiş olması gerekmektedir. Örneğin, sözleşme ile hangi paydaşın gayrimenkulün hangi bölümünü kullanacağı kullanacağı kararlaştırılmış ise paydaşın kendisine ait olan payı satması durumunda şufa hakkından söz edilemez. Bir başka örnek vermek gerekirse, paylı bir mülkiyetin hangi bölümünün hangi paydaş tarafından kullanılacağı herhangi bir sözleşme ile karara bağlanmamış ise diğer paydaşların şufa hakkı doğmuş olur. Buna ek olarak, şufa hakkı kendisine ait olan payı satan paydaşa karşı değil söz konusu payı satın alan 3. kişiye karşı ileri sürülebilir. Buradan hareketle, payını satmış olan paydaşa karşı şufa davası açılamaz demek doğru bir ifade olacaktır. Ayrıca, şufa hakkı dava açmak suretiyle kullanılabilen bir haktır. Şufa davası gayrimenkulün bulunduğu yerin Asliye Hukuk Mahkemesi'nde satın alımı yapan 3. kişiye karşı açılır. Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus şufa davasının 3. kişiye karşı 3 ay içinde açılması gerekliliğidir. Tabi bu 3 aylık süre satın alımı yapan kişinin bu işlemi diğer paydaşlara noter aracılığı ile bildirmesi durumunda geçerlidir. Aksi takdirde, yani satın alımı yapan 3. şahsın satın alımı diğer paydaşlara noter vasıtasıyla bildirmediği durumlarda diğer paydaşların 2 yıl içinde şufa davası açması gerekmektedir.

Şufa Davası Kime Açılır


Şufa davası kime açılır sorusuna verilecek en net cevap gayrimenkulü satın alan 3. kişiye şeklinde olacaktır. Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus şufa davasının kendisine ait olan payı 3. bir şahsa satan paydaşa karşı açılamayacağıdır. 

Şufa Davası Hangi Mahkemede Açılır


Şufa davası hangi mahkemede açılır sorusuna verilecek en iyi cevap gayrimekulün bulunduğu yerin Asliye Hukuk Mahkemesi şeklinde olacaktır. Örneğin, Ankara'da bulunan bir gayrimenkul için Beyoğlu 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde sufa davası açılamaz. 

Şufa Hakkı Nasıl Engellenir


Şufa hakkı nasıl engellenir sorusunun cevabı aslında şufa hakkı kullanma şartları arasındadır. Şöyle ki şufa hakkının engellenebilmesi için paylı mülkiyet olan gayrimenkulün bir kısmının 3. şahsa satılmasından önce yani şufa hakkının doğumundan önce bir sözleşme ile paydaşlar arasında taksim edilmesi gerekir. Örneğin, gayrimenkulün hangi kısmının hangi paydaş tarafından kullanılacağı bir sözleşme ile ortaya konursa sonradan 3. kişiye yapılan satış sonrası şufa hakkından bahsedilemez. Bu şekilde bir sözleşme yapılmış olması durumunda paydaşların şufa hakkı engellenmiş olur. Bunun yanında, paydaş olmayıp da gayrimenkul üzerinde alacağı olan kimsenin zaten şufa hakkı bulunmamaktadır. Ayrıca, paydaş olmayıp gayrimenkul üzerinde herhangi bir sınırlı ayni hak tesis etmiş olan kimsenin de şufa hakkı bulunmamaktadır. Çünkü şufa hakkının ilk şartı paylı bir mülkiyet üzerinde paydaşlardan biri olmaktır. Bu duruma ek olarak, şufa davasının zamanında açılmaması da hak düşürücü süre sebebiyle şufa hakkının sona ermesine neden olmaktadır. 

Şufa Hakkı Zamanaşımı Ne Kadar


Öncelikle, şufa hakkı zamanaşımı ne kadar sorusuna verilecek tek bir cevap bulunmamaktadır. Bu cevap satın alımı yapan 3. şahsın satın alım işlemini diğer paydaşlara noter vasıtasıyla bildirip bildirmemesine göre değişmektedir. Bu açıdan bakıldığı zaman bu durumları ayrı ayrı incelemek oldukça faydalı olacaktır. İlk olarak, paydaşlardan birinden payını satın alan 3. kişi bu işlemi diğer paydaşlara noter aracılığıyla bildirirse, diğer paydaşların 3 ay içinde şufa davası açma hakları vardır. Ancak 3. şahıs satın alım işlemini diğer paydaşlara noter vasıtasıyla bildirmemiş ise her halde paydaşların 2 yıl içinde 3. şahsa karşı şufa davası açmaları gerekmektedir. Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus bahsi geçen 2 yıllık sürenin hak düşürücü nitelikte olduğu ve bu süre geçtikten sonra bir daha şufa davası açılamayacağıdır. Buradan hareketle, kanun koyucunun bu hak düşürücü süre ile paydaşların, satın alımı yapan 3. kişiyi şufa haklarını kullanmak suretiyle sürekli olarak baskı altında tutmalarını engellemeyi amaçladığı söylenebilir.

Şufa Hakkı Nasıl Doğar


İlk olarak, şufa hakkından bahsedilebilmesi için paylı bir mülkiyetin olması gerekmektedir. Bunun yanında, bu paylı mülkiyetin paydaşlarından birinin kendisine ait olan payı 3. bir şahsa satmış olması durumunda diğer paydaşların öncelikli satın alım hakları yani şufa hakları doğmuş olur. Zaten bu sebepten ötürü şufa hakkına önalım hakkı da denmektedir. Çünkü şufa hakkı yani önalım hakkı hak sahibine öncelikli olarak satın alma hakkı vermektedir. 

Şufa Hakkı Nasıl Düşer


Öncelikle, şufa hakkı nasıl düşer sorusuna verilebilecek en genel cevap hak düşürücü süre içerisinde şufa davası açılmaması sonucunda düşer şeklinde olacaktır. Ancak bu durumu olasılıklarına göre açıklamak faydalı olacaktır. İlk olarak, satın alımı yapan 3. şahıs satın alma işlemini diğer paydaşlara noter kanalıyla bildirmemiş ise 2 yıl içinde bildirmiş ise 3 ay içinde diğer paydaşların dava açmaları gerekmektedir. Belirtilen hak düşürücü süreler içinde dava açılmazsa şufa hakkı düşmüş olur. 

Bunun yanında, paydaşlardan biri kendisine ait olan payı 3. bir şahsa satmadan önce diğer paydaşlarla gayrimenkul hakkında hangi paydaşın gayrimenkulün hangi kısmını kullanacağına dair bir sözleşme yaparsa diğer paydaşların şufa hakları düşmüş olur.

Buna ek olarak gayrimenkul üzerinde alacağı olan ya da sınırlı ayni hak tesis etmiş olan kişilerin zaten şufa haklarından bahsedilemez. Çünkü şufa hakkı oluşabilmesinin ilk şartı paylı bir mülkiyet üzerinde paydaşlardan biri olmaktır. 

21 Eylül 2016 Çarşamba

Boşanmada Çocuk Kime Verilir

Her ne kadar istenmeyen bir olgu olsa da boşanma sorun yaşanan evliliklerin bitirilebilmesi ve kişilerin yaşamlarının geri kalan kısmını özgürce yönlendirebilmeleri açısından olmazsa olmaz bir kavramdır. Boşanmada akla ilk gelen sorular boşanmada mal paylaşımının nasıl olacağı ve çocukların kimde hangi şartlarda kalacağıdır. İşte bu noktada boşanmada çocuk kime verilir, boşanmada çocuğun velayeti kime verilir, boşanmada çocukların durumu neye göre kararlaştırılır, boşanmada çocuğun velayeti babaya nasıl verilir, boşanmada çocuğu kaçırma ne gibi sonuçlar doğurur, eşim çocuğumu kaçırdı ne yapmalıyım, boşanmada çocuğu kim alır, boşanmada çocuğun miras hakkı ne olur, boşanmada nafaka durumu ne olur, nafakanın şartları nelerdir, boşanmada erkek çocuğun velayeti kimde kalır, boşanmalarda bebek kime verilir, boşanmada 6 aylık bebek kime verilir, 1 yaşındaki bebek boşanmada kime verilir, boşanmalarda bebek kime verilir, boşanma da çocuk kime verilir, boşanmada çocuğun psikolojisi kararı etkiler mi, boşanmada çocuğun yaşı kararı etkiler mi, boşanmada kadının ve çocuğun hakları nelerdir, boşanan çiftlerde çocuğun velayeti 3. kişilere verilebilir mi gibi birçok soru karşımıza çıkmaktadır. Şimdi bu soruları kısaca yanıtlayalım.

Boşanmada Çocuğun Velayeti Kime Verilir?


Boşanmada çocuğun velayeti kime verilir sorusunun net bir cevabı bulunmamaktadır. Bu kararı hakim bilirkişilerle de görüşerek çocuğun yüksek menfaatini düşünerek verecektir. Bu kararın verilmesinde toplumda zannedildiğinin aksine tarafların maddi durumunun tek başına bir etkisi yoktur. Örneğin, çocuğun, zengin olan babasının yanında değil de maddi durumu kötü olan annesinin yanında kalması kararlaştırılabilir. Bu durumda maddi durumu yerinde olan babasının çocuğun masraflarının bir kısmını karşılaması kararlaştırılır. Yani maddi durum tek başına velayetin kimde kalacağı noktasında kesin bir sonuç doğurmaz. Çocuğun kimde kalacağı hususu çocuğun ruhsal ve fiziksel gelişimini hangi tarafın yanında daha sorunsuz şekilde geçireceğine ve çocuğa sunulan maddi ve manevi imkanlara göre kararlaştırılır. Hakim bu kararı verirken sadece kendi kişisel kanaatine göre hareket etmez, bu konuda bilirkişi olarak uzman pedagoglarla görüşür ve buna ek olarak çocuk belli bir yaşın üstündeyse çocuğun da görüşlerini ve tercihlerini dikkate alarak hareket eder. Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus hakimin vereceği kararın kesin bir karar olmadığıdır. Çünkü çocuğun kaldığı tarafın ölmesi, bir başkası ile evlenmesi, başka bir yerde yaşamaya başlaması gibi etkenler sonucunda hakim re'sen ya da taraflardan birinin başvurusu üzerine velayeti diğer tarafa verebilmektedir. Hatta hakimin iki tarafı da çocuğu yetiştirmeye elverişli bulmaması durumunda çocuğu bir kuruma yerleştirmesi de söz konusudur. Buna ek olarak, toplumda bir başka doğru bilinen yanlış ise boşanmada velayetin kimde kalacağı hususunda yaş ve cinsiyetin tek başına belirleyici bir etken olduğudur. Örneğin toplumda çocuğun erkek olması durumunda babaya verileceği kız olması durumunda anneye verileceği gibi doğru olmayan bilgiler mevcuttur. Ancak bu noktada dikkat edilmesi gereken husus çok küçük yaşlardaki çocukların özel durumudur. Çok küçük yaşlardaki çocukların anne sevgisine ve ilgisine daha çok ihtiyaç duyması sebebiyle anneye verildiği görülmektedir. Tabi annenin çocuğa bakabilecek maddi ve manevi yetkinlikte olmaması durumunda hakim bunu dikkate almak suretiyle çocuğu anneye vermeyecektir. Buradan hareketle, çocuğun yaşı küçükse kesin anneye verilir, cinsiyeti erkekse kesin babaya verilir gibi kesin yargılardan uzak durmak gerekmektedir.

Boşanmada Çocukların Durumu Neye Göre Kararlaştırılır?


Öncelikle, boşanmada aile mahkemesi hakimleri tarafların çocuklara tanıdığı maddi ve manevi imkanları göz önünde bulundurarak, çocuğun hangi tarafta ruhsal ve fiziksel gelişimini daha iyi tamamlayacağına göre kararını verir. Bu kararı verirken bilirkişi olarak uzman psikolog ve pedagoglardan yardım alır, dolayısıyla sadece kendi kanaatine göre bir karar vermez. Bunun yanında, hakim çocuğun belli bir yaşın üstünde olması durumunda çocuğun da görüşüne başvuracaktır.

Boşanan Çiftlerde Çocuğun Velayeti 3. Kişilere Verilebilir Mi?


Boşanan çiftlerde çocuğun velayeti 3. kişilere verilebilir mi sorusunun cevabı net bir biçimde hayır olacaktır. Çünkü velayet kavramı sadece anne ve baba ile ilişkili bir kurumdur. Dolayısıyla çocuğun bakımı ve masrafları gibi sorumlulukların 3. kişilere geçmesi durumunda dahi velayetten söz edilemez. Örneğin annesi ve babası ölmüş olan bir çocuğun bakımını dedesi üstlenirse velayeti dedesine geçmiştir diyemeyiz. Yani bu durumda dedesi çocuğun velisi değil vasisi olmuş olur. Çünkü velayet kurumu sadece anne ve baba ile ilişkilidir.

Boşanmada Çocuğun Yaşı Kararı Etkiler Mi?


Boşanmada çocuğun yaşı kararı etkiler mi sorusunun cevabı çocuğun yaşına göre değişkenlik göstermektedir. Şöyle ki, eğer çocuğun yaşı çok küçükse, çocuğun anne bakımına muhtaç olduğu kabul edilir ve annede ağır psikolojik rahatsızlık gibi istisnai bir durum yoksa çocuk doğrudan anneye verilir. Ancak çocuk yaşı itibari ile anne bakımına muhtaç değilse hakim çocuğun çıkarlarını ön planda tutarak, uzman psikolog ve pedagogların görüşlerini alarak çocuğa maddi ve manevi anlamda en iyi imkanları sağlayacak tarafa velayeti verecektir. Çocuğun yaşı yeteri kadar büyükse hakim çocuğun görüşlerini de dikkate alacak ve çocuğun ruhsal ve fiziksel gelişimine hangi tarafın daha iyi katkı sağlayacağına kanaat getirirse çocuğun velayetini o tarafa verecektir. 

Boşanmalarda Çocuğun Psikolojisi Kararı Etkiler Mi?


Boşanmalarda çocuğun psikolojisi kararı etkiler mi sorusunun cevabı evet olacaktır. Çünkü boşanma davalarında aile mahkemesi hakimlerinin ilk olarak dikkate aldıkları konu hiç şüphesiz çocuğun çıkarlarıdır. Bu sebeple, çocuğun psikolojik olarak zarar görmesine neden olmuş ya da gelecekte neden olması muhtemel sebepler barındıran tarafa çocuğun velayetinin verilmesi söz konusu olmaz. Bunun yanında, çocuğun belli bir yaşın üstünde olması durumunda çocuğun görüşlerinin de dikkate alınacağı düşünüldüğünde çocuğun psikolojisinin boşanma davasındaki velayet kararına doğrudan etki edeceğini düşünmek yanlış olmayacaktır. 

Boşanmada Kadının ve Çocuğun Hakları Nelerdir?


Boşanmada kadının ve çocuğun hakları nelerdir sorusuna daha anlaşılabilir bir cevap verebilmek için önce kadının haklarını sıralamak oldukça faydalı olacaktır. İlk olarak, kadının boşanma kararının kesinleşmesi ile beraber boşandığı eşinin mirasçısı olma hakkı ortadan kalkmaktadır. Aynı durum erkek için de geçerlidir. Yani erkek de boşandığı eşinin mirasçısı olamaz. Buna ek olarak, kadın boşanma davasının açılması ile birlikte yoksulluk durumuna düşerse eşinden dava süreci bitene kadar tedbir nafakası talep edebilir. Bunun yanında, kadın boşanma davası sonuçlandıktan sonra yoksulluk durumuna düşerse boşandığı eşinden yoksulluk nafakası talep edebilir.  Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus kadının yoksulluk nafakası talep edebilmesi için boşanma hususunda daha az kusurlu taraf olması gerekliliğidir. Yoksulluk nafakasının bir diğer şartı ise kadının herhangi bir işi ve buna bağlı bir gelirinin olmamasıdır. Ayrıca kadın çocuğun velayeti kendisine verilmiş ise boşanma davası sona erdikten sonra boşandığı eşinden çocuğun masraflarına destek olması amacıyla iştirak nafakası da talep edebilir. İştirak nafakasının miktarını hakim çocuğun yaşam standartları çerçevesinde oluşan masrafları dikkate alarak belirleyecektir. Bu noktada Medeni Kanunu'nun ortaya koyduğu bir üst sınır bulunmamaktadır.  

Boşanmada çocuğun hakları nelerdir sorusunu yanıtlayacak olursak, boşanmadan sonra çocuk anne ve babasının mirasçısı olmayı sürdürür, anne babası boşandıktan sonra evlenmezse çocuğun alacağı miras oranında herhangi bir değişiklik olmaz. Anne ya da babası evlenirse çocuğun evlenen taraftan alacağı mirasın 1/4 ü evlenen tarafın yeni eşine kalacaktır. Bu durumda çocuk evlenen taraftan alacağı mirasın 3/4 üne sahip olacaktır. Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus evlenen tarafın yeni evlendiği kişinin kendi çocuklarının (ortak olmayan çocuklarının) önceki çocuğun mirasından pay alamayacak olmasıdır. Ancak evlenen taraf yeni evliliğinden de çocuk sahibi olursa o çocuk da ilk evlilikten olan çocukla eşit miktarda evlenen tarafın mirasına ortak olacaktır. Bu durumu bir örnekle açıklamak gerekirse Bay A ve Bayan B evlilerdir ve C adında bir çocukları vardır. Daha sonra boşanan çiftten Bay A Bayan D ile tekrar evlenmiştir. Bayan D'nin bu evlilikten önce E ve F adında çocukları vardır. Bu durumda Bayan D Bay A'dan kalan mirasın 1/4 ünü evlilik sebebiyle alır, ancak kendisine ait ortak olmayan çocukları E ve F Bay A'nın mirasından yararlanamazlar.  Bay A'nın Bayan D ile G adında bir çocuğu olursa G de tıpkı C gibi Bay A'nın mirasına eşit oranda ortak olmuş olur. Ancak boşanmış olan Bay A ve Bayan B asla birbirlerinin mirasçısı olamazlar.

Boşanmada Çocuğun Velayeti Babaya Nasıl Verilir?


Boşanmada çocuğun velayeti babaya nasıl verilir sorusunun da kesin bir cevabı bulunmamaktadır. Çünkü bu sorunun cevabı duruma göre değişmektedir. Öncelikle, hakimin annenin çocuğu yetiştirecek maddi ve manevi yetkinlikte olmadığını görmesi velayetin babaya verilmesi ile sonuçlanır. Buna ek olarak, annenin de babanın da çocuğa bakabilecek yetkinlikte olması durumunda hakim çocuğun yüksek menfaatini dikkate alarak hangi tarafın çocuğa daha iyi bakacağını düşünüyorsa çocuğun velayetini o tarafa verir. Bu kararı verirken bilirkişi olarak psikolog ve pedagogların da yardımını alır. Bunun yanında, çocuğun belli bir yaşın üstünde olması durumunda çocuğun da görüşleri alınır. Kısaca annenin de babanın da çocuğa bakabilecek maddi ve manevi yetkinlikte olması durumunda, çocuğun velayetinin babaya verilebilmesi için hakimde babanın çocuğa daha iyi bakacağı kanaatinin oluşması gerekmektedir. Buna ek olarak, velayet anneye verilmişse ancak anne ölmüşse velayet doğrudan babaya geçecektir. Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus annenin ölümünden sonra hakim babanın çocuğa gerekli olan maddi ve manevi imkanları sağlayamadığı kanaatindeyse çocuğu babanın elinden alarak bir kuruma yerleştirebileceğidir. Bu duruma ek olarak, velayet anneye verilmişse ancak anne bir başkası ile evlenmişse ya da başka bir yerde yaşamaya başlamışsa taraflardan birinin başvurusu üzerine ya da hakim re'sen çocuğun velayetini diğer tarafa verebilir.

Boşanmada Çocuğu Kaçırmak Ne Gibi Sonuçlar Doğurur?


Boşanmada çocuğu kaçırmak ne gibi sonuçlar doğurur sorusuna verilecek cevap velayeti başkasına ait olan bir çocuğu kaçırmak suçtur şeklinde olacaktır. Velayet kendisine verilmemiş olan taraf 16 yaşını doldurmamış çocuğu velisinden ya da vasisinden cebir ve zor kullanmaksızın kaçırırsa 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Eğer kaçırma eylemi cebir ve tehdit kullanmak suretiyle gerçekleştirilmiş ise ve çocuk 12 yaşını doldurmamış ise verilecek olan ceza 1 katı oranında arttırılır.

Eşim Çocuğumu Kaçırdı Ne Yapmalıyım?


Öncelikle, velayeti kendisinde bulunmayan eşin çocuğu velisinden kaçırması suç teşkil etmektedir. Velayet kendisinde bulunmayan eş 16 yaşını doldurmamış olan çocuğu cebir ve tehdit kullanmaksızın kaçırırsa verilecek ceza 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezasıdır. Buna ek olarak 12 yaşını doldurmamış olan çocuğun velayet kendisine verilmemiş eş tarafından cebir ve tehdit kullanmak suretiyle kaçırılması durumunda verilecek olan ceza 1 kat oranında arttırılır. İşin cezai boyutunu yorumladıktan sonra ''Ne yapmalıyım?'' sorusuna daha net bir cevap vermek oldukça uygun olacaktır. Eğer taraflar arasında uzlaşma imkanı kalmamış ise başvurulacak yegane merci mahkemeler olacaktır. Ancak çocuğu kaçıran taraf mahkemenin velayet hususunda aldığı kararı hiçe sayarak çocuğu velayeti alan tarafa teslim etmiyorsa bu noktada suç teşkil eden bir fiil var demektir. Bu sebeple velayeti elinde bulunduran tarafın suç duyurusunda bulunması ve sonrasında gerekli görülmesi halinde yakalama kararının çıkartılması gerekmektedir. Karşı tarafın ifadesi alındıktan sonra yakalama kararının kalkması durumunda bile çocuğu haksız bir şekilde elinde bulundurması suçun devamı anlamına geleceği için tekrar girişimde bulunmak yerinde olacaktır. Çünkü bu noktada çocuğun mahkeme kararına rağmen alıkonulması gibi gözardı edilemeyecek bir suç unsuru söz konusudur. Yapılan suç duyurusu sonucunda çocuğun yerinin tespit edilememesi durumunda çocuk okul çağında ise Milli Eğitim Bakanlığı'na başvuru yapmak suretiyle çocuğun okulunun bulunduğu yer belirlenebilir. Bu zorlu süreçte profesyonel hukuki yardım almak yerinde olacaktır.

Boşanmada Çocuğun Miras Hakkı Ne Olur?


Boşanmada çocuğun miras hakkı ne olur sorusunun cevabı çocuğun ebeveynlerinin medeni durumuna göre değişiklik gösterebilmektedir. Bu durumda her türlü olasılığı ayrı ayrı incelemek oldukça faydalı olacaktır. Öncelikle, boşanmış olan eşler hiçbir şekilde birbirlerine mirasçı olamazlar. Bu açıdan boşanma durumunda çocuğun miras haklarından bahsetmek uygun olacaktır. Anne baba boşanmış ve sonrasında iki taraf da evlenmemiş ise çocuğun miras hakları sanki evlilik devam ediyormuş gibi devam edecektir. Buna ek olarak, anne ya da baba evlenmişse evlenmiş olan tarafa ait mirasın 1/4 ü ikinci evliliğini yaptığı kişiye kalmaktadır. Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus 2. evliliğini yapmış olan tarafın yeni eşinin kendi çocuklarının (ortak olmayan çocukların) olması durumunda ortak olmayan çocukların mirastan yararlanamayacak olmasıdır. Bu durumda yalnızca yeni eşe kalan 1/4 oranında evli olmaktan kaynaklanan bir miras hakkı söz konusudur. Mirasın kalan 3/4 lük kısmı ise ilk evlilikten doğan çocuğa ait olacaktır. Bu durumu bir örnekle açıklamak gerekirse Bay A ve Bayan B evlilerdir ve C adında bir çocukları vardır. Daha sonra boşanan çiftten Bay A Bayan D ile tekrar evlenmiştir. Bayan D'nin bu evlilikten önce E ve F adında çocukları vardır. Bu durumda Bayan D Bay A'dan kalan mirasın 1/4 ünü evlilik sebebiyle alır, ancak kendisine ait ortak olmayan çocukları E ve F Bay A'nın mirasından yararlanamazlar. Bu duruma ek olarak, 2. evliliğini yapmış olan tarafın ikinci evliliğinden bir çocuğu olursa o çocuk da önceki çocukları gibi mirasa eşit oranda ortak olmuş olur. Örneğimizden devam edecek olursak Bay A'nın Bayan D ile G adında bir çocuğu olursa G de tıpkı C gibi Bay A'nın mirasına eşit oranda ortak olmuş olur. Ancak boşanmış olan Bay A ve Bayan B asla birbirlerinin mirasçısı olamazlar.

Boşanmada Nafaka Durumu Ne Olur?


Öncelikle, boşanmada nafaka durumuna hakim tarafların maddi durumlarını, çocuğun yaşam standartları çerçevesinde oluşan giderleri göz önünde bulundurarak karar verecektir. Genel prensip olarak, velayet kendisine verilmemiş olan taraf çocuğun masraflarına katılmakla yükümlüdür. Ancak bazı özel durumlarda hakim tarafından belirlenen çeşitli nafakalar ödenebilir. Bunlardan ilki yoksulluk nafakasıdır. Yoksulluk nafakası boşanma kararının kesinleşmesinden sonra yoksulluğa düşen tarafa ödenen nafakadır. Diğeri ise az önce bahsettiğimiz çocuğun masraflarına katılım amacı taşıyan iştirak nafakasıdır. Buna ek olarak her iki nafakanın da boşanma davası açıldıktan sonra ve dava süresince verilmesine hükmedilmesi durumunda tedbir nafakası söz konusu olur.

Nafakanın Şartları Nelerdir?


Nafakanın şartları nelerdir sorusuna daha net bir cevap verebilmek adına nafaka kavramını yoksulluk nafakası ve iştirak nafakası olarak ikiye ayırmak oldukça faydalı olacaktır. Yoksulluk nafakasının ilk şartı taraflardan birinin boşanma kararı sonrasında yoksulluğa düşmesidir. Yoksulluk nafakasının ikinci şartı ise yoksulluk nafakası talep eden tarafın boşanma hususunda daha az kusura sahip taraf olmasıdır. Yani boşanmada daha çok kusurlu olan taraf yoksulluk nafakası talep edemez. Ancak bu noktada dikkat edilmesi gereken husus yoksulluk kavramının oldukça göreceli bir kavram olmasıdır. Kanun koyucunun yoksulluk nafakası özelinde anlatmak istediği durum kişinin herhangi bir işi ve buna bağlı bir geliri olmamasıdır. Buradan hareketle, herhangi bir işi ve buna bağlı bir geliri olan kimseye yoksulluk nafakası bağlanamaz demek yanlış olmayacaktır. Bu noktada bir başka dikkat edilmesi gereken husus ise nafaka ödeyen tarafın kusurlu taraf olması gerekmediğidir. Örneğin boşanmada hiçbir kusuru olmayan tarafın dahi karşı tarafın boşanma sonucunda yoksulluğa düşmesi durumunda nafaka ödemesine hükmedilebilir. İştirak nafakası ise genel anlamda çocuğun velayeti kendisinde olmayan her ebeveynin sorumluluğudur. 

Boşanmada Erkek Çocuğun Velayeti Kimde Kalır?


Boşanmada erkek çocuğun velayeti kimde kalır sorusunun da net bir cevabı bulunmamaktadır. Bu sorunun cevabı da duruma göre değişkenlik göstermektedir. Toplumun genelinde kız çocuk annede erkek çocuk babada kalır gibi yanlış bir bilgi mevcut olsa da cinsiyet çocuğun boşanma durumunda hangi tarafta kalacağı hususunda belirleyici bir etken değildir. Erkek olsun kız olsun çocuğun kimde kalacağına hakim çocuğun çıkarlarını gözetmek suretiyle bilirkişi olarak uzman psikolog ve pedagogların da görüşlerini alarak karar verecektir. Çocuğun belli bir yaşın üstünde olması durumunda çocuğun da görüşleri dikkate alınacaktır. 

Boşanmalarda Bebek Kime Verilir?


Boşanmalarda bebek kime verilir sorusunun cevabı kesin bir şekilde anneye verilir olacaktır. Eğer annede ağır psikolojik rahatsızlık gibi istisnai bir durum yoksa çocuğun velayeti doğrudan anneye verilecektir.

Boşanmada 6 Aylık Bebek Kime Verilir?


Boşanmada 6 aylık bebek kime verilir sorusunun cevabı anneye verilir şeklinde olacaktır. Çünkü 6 aylık gibi çok küçük yaşlardaki çocukların anne bakımına muhtaç olduğu kabul edilmektedir. Bu bakımdan annenin ağır psikolojik sorunlar, çocuğa gerekli maddi ve manevi ortamı sağlayamama gibi olağanüstü sıkıntıları mevcut değilse 6 aylık bir bebeğin anneye verilmesi beklenir.

1 Yaşındaki Bebek Boşanmada Kime Verilir?


1 yaşındaki bebek boşanmada kime verilir sorusunun cevabı anneye verilir şeklinde olacaktır. Çünkü çok küçük yaşlardaki çocukların anne ilgisine, sevgisine ve bakımına daha çok ihtiyaçları olduğu bilinen bir gerçektir. Bu açıdan bakıldığında annenin psikolojik rahatsızlık gibi istisnai halleri yoksa 1 yaşındaki bebeğin annesine verilmesi beklenir.

20 Eylül 2016 Salı

Boşanmada Mal Paylaşımı Nasıl Olur

Gerek inanç normlarında gerek eski kanun normlarında bazen yok sayılan bazen tamamen reddedilen bir olgu olan boşanma hiç şüphesiz istenmeyen bir sonuç olsa da her evliliğin boşanma ile sonuçlanmasının ihtimal dahilinde olduğunu kabul etmek gerekir. Ülkemizde güncel olarak yürürlükte olan boşanma imkanları hayatımıza Medeni Kanun'un kabulü ile girmiştir. Medeni Kanun'un kabulü ile beraber hayatın her alanında olduğu gibi evlilik ve boşanma gibi toplumu oldukça yakından ilgilendiren hukuki alanlarda  da kadın-erkek eşitliğinin sağlandığı söylenebilir. Hiç kuşkusuz evlilik ve boşanma hususundaki en önemli konu başlıkları arasında eşler arasındaki mal rejimi gelmektedir.

Mal Rejimi Sözleşmesi Şartları


Öncelikle, eşler arasında evlilik sırasında ya da evlilik başvurusu esnasında ayrı bir sözleşme yapılmamış ise eşlerin evlilikle beraber mallarının yönetimi edinilmiş mallara katılım rejimine tabidir. Zaten Türk Medeni Kanunu'nun 202. maddesinde de eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin uygulanmasının esas olduğu açık ve net bir biçimde ortaya konmuştur. Buna ek olarak, aynı kanun hükmünde açıkça belirtildiği üzere eşler isterlerse kanunun öngördüğü diğer mal rejimlerini kabul edebilirler. Bu kanun hükmünden de anlaşılabileceği gibi eşler edinilmiş mallara katılma rejimi dışındaki herhangi bir mal rejimine tabi olmayı kararlaştırabilirler. Ancak bu noktada dikkat edilmesi gereken husus eşlerin sadece kanunun ön görmüş olduğu mal rejimlerinden birini seçme şanslarının olduğudur. Mal rejimi sözleşmesi, evlenmeden önce yapılabildiği gibi evlenmeden sonra da yapılabilir. Bu noktada tek sınır mal rejimi sözleşmesi yapacak olan kişinin reşit, temyiz gücüne sahip olması ve herhangi bir neden dolayısıyla kısıtlı olmaması gerekliliğidir. Buna ek olarak küçüklerin ve kısıtlıların da belli şartlar çerçevesinde evlilik yapabileceğini öngören kanun koyucu bu kişilere de yasal temsilcilerinin rızasını almak kaydıyla mal rejimi sözleşmesi yapabilme hakkı tanımıştır. Başka bir deyişle, küçükler ve kısıtlılar kanuni temsilcilerinin izni ile mal rejimi sözleşmesi yapabilirler.


Boşanmada Mal Paylaşımı Şartları


Öncelikle boşanmada mal paylaşımının daha adil yapılabilmesi ve her iki tarafın da mirasçılarının haklarının korunabilmesi adına malların tasfiyesinin konusu evlilikten sonra elde edilen mallardır. Başka bir deyişle, evlilikten önce elde edilen mallar, boşanmada mal paylaşımına konu olamazlar. Mal paylaşımının genel mantığı eşlerin evlilikten sonra elde ettikleri malları yarı yarıya paylaşması üzerine kuruludur. Ancak, gerek eşlerin evlilik esnasındaki evlilik birliğine yapmış oldukları katkıların oranları gerek evlilik devam ederken kişisel mallarının artması bu paylaşımın doğrudan yarı yarıya yapılamayacağı gerçeğini doğurmaktadır. Peki boşanma süreci başladığında mal paylaşımı nasıl yapılır? Öncelikle, her eş kişisel mallarını geri alır, kişisel mallar mal paylaşımının dışında kalır. Peki kişisel mallar nelerdir? Manevi tazminat alacakları, eşlerden yalnızca birinin kişisel kullanımına yönelik eşyalar, eşlerden birinin miras yoluyla ya da başka herhangi bir karşılıksız kazanma yoluyla elde etmiş olduğu mallar, evlilikten önce eşlerden birine ait olan mallar kişisel mallar olarak değerlendirilirler. Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus bu sayılan kişisel malların satışı ile elde edilen gelirin de o mala sahip olan eşin kişisel malı sayılacağıdır. Ancak, kişisel malların kira yoluyla getirdikleri kazançların evlilikten sonra elde edilmiş olan kısmı kişisel mal olarak değerlendirilemez.

Kişisel mallara ek olarak, bir de tarafların evlilik esnasında beraber çalışarak elde ettikleri mallar vardır. Bu mallara edinilmiş mallar denir. Medeni Kanun boşanmada mal paylaşımı hususunda edinilmiş mallara ilişkin olarak yarı yarıya paylaşım ön görmektedir. Ancak bu yarı yarıya paylaşım tarafların evlilik birliğine ve birbirlerinin kişisel mallarına yaptıkları katkı göz önünde tutularak gerçekleşecektir. Bu noktada boşanmada mal paylaşımı aile birliğini zor durumda bırakmayacak ve mümkün olduğu kadar hakkaniyete dayalı bir biçimde yapılacaktır. Bunun yanında, boşanmada mal paylaşımı hususunda tasfiyenin konusu edinilmiş mallar olduğu için boşanmada mal paylaşımı nasıl olur sorusunun cevabı da hiç şüphesiz ki bu malların neler olduğuna bağlıdır. O halde nedir bu edinilmiş mallar? Öncelikle, tarafların evlilik esnasında çalışarak elde etmiş olduğu gelirler edinilmiş mallardandır. Buna ek olarak, kişisel malların gelirleri de edinilmiş mallara dahildir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, kişisel malın satılması ya da takasıyla elde edilen gelirin kişisel malın yerine geçmesi sebebiyle yine kişisel mal olarak kalacak olmasıdır. Burada bahsi geçen kişisel malların geliri kişisel bir mala ait olan kira gelirini kapsamaktadır. Bununla beraber, Sosyal Güvenlik Kurumu ya da diğer sosyal yardım kuruluşlarının veya personele yardım amacıyla kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemeler de edinilmiş mallar kapsamındadır. Bunun yanında, çalışma gücünün kaybı sebebiyle taraflardan birine ödenen maddi tazminatlar da edinilmiş olarak değerlendirilirler. Bütün bunlara ek olarak, edinilmiş mala ait satım, kira, takas ve benzeri yollarla elde edilen gelirler de edinilmiş malların kapsamındadır. İşte tüm bu edinilmiş mallar boşanma esnasında eşlerin birbirlerinin kişisel mallarına yaptıkları katkı payları da göz önünde bulundurularak yarı yarıya paylaşılır. Peki anlaşmalı boşanmada mal paylaşımı nasıl olur?


Anlaşmalı Boşanmada Mal Paylaşımı Nasıl Olur?


Anlaşmalı boşanmada mal paylaşımı nasıl olur sorusunun cevabı tarafların rızasına göre değişmektedir. Eşler isterlerse malları eşit bir biçimde yani yarı yarıya paylaşabilirler. Bunun yanında, eşler kanunun kendilerine tanıdığı sınırlar içinde karşılıklı rıza olmak kaydıyla istedikleri şekilde bir paylaşım düzeni esas alabilirler. Buna ek olarak, eşlerden biri anlaşmalı boşanma protokolü çerçevesinde kazanmış olduğu haktan vaz geçebilir.

Uyuşturucu Suçları ve Cezaları

Türk Ceza Kanunu'nda Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti başlığı altında tanımlanan ve halk arasında uyuşturucu suçu olarak bilinen suç çeşidi uyuşturucu ve uyarıcı maddeleri kanunlara aykırı bir şekilde üretmek, satmak, nakil etmek, vermek, depolamak, kabul etmek gibi fiilleri kapsamaktadır. Bu tanımda yer alan farklı fiiller cezai yaptırımı değiştirmektedir. Ancak söz konusu fiillerin herhangi bir kasıtla işlenmesi halinde cezai yaptırım söz konusu olmaktadır. Buna karşın, bu suç tanımında dikkat edilmesi gereken husus fiilin kasıtla işlenmesidir. Örneğin, cebine bilgisi dışında uyuşturucu yerleştirilen kimse bu suç tanımına göre suç işlememiş sayılır. Başka bir deyişle kişinin bu durumda suç işleyebilmesi için fiili kasten işlemiş olması yani kabul etmesi gerekmektedir. Bu noktada önemli bir diğer nokta ise kanun koyucunun uyuşturucu madde kullanmak ile kullandırma fiilleri arasında cezai yaptırım bakımından azımsanamayacak bir fark gözetmiş olmasıdır. Bir başka ifadeyle, uyuşturucu kullanma suçu, uyuşturucu kullandırma suçuna göre nispeten daha hafif bir cezai yaptırımı gerektirmektedir.


Uyuşturucu Madde Bulundurma Suçu


Uyuşturucu madde bulundurma suçu Türk Ceza Kanunu'nun 191. maddesinde düzenlenmiş olup, suçun oluşabilmesi için failin kişisel kullanım kastını aramıştır. Başka bir ifadeyle, fail kendi kişisel kullanımı için değil de maddeyi satmak suretiyle maddi çıkar sağlamak gibi bir niyete sahipse Türk Ceza Kanunu'nun 191. maddesinde tanımlanmış olan uyuşturucu madde bulundurma suçu nedeniyle yargılanamaz, çünkü bu durumda Türk Ceza Kanunu'nun 188. maddesinde yer alan Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde İmal ve Ticareti suçu söz konusu olur. Uyuşturucu madde bulundurma suçu ile ilgili olarak dikkat edilmesi gereken husus suçun oluşumunun uyuşturucu maddenin ücretli ya da ücretsiz olarak temin edilişinden bağımsız olduğudur. Başka bir ifadeyle, kanun koyucu uyuşturucu bulundurma suçu için uyuşturucu maddenin parayla satın alınmış ya da ücretsiz olarak elde edilmiş olması noktasında bir ayrım gözetmemektedir. Yani uyuşturucu maddenin belli bir ücretle alınması ya da bedelsiz olarak elde edilmesi farklı cezai yaptırımlara tabi değildir. Buradan hareketle, uyuşturucu madde bulundurma suçunun oluşabilmesi için tek şartın uyuşturucu maddenin failin rızasıyla elde edilmiş olmasıdır demek yanlış olmayacaktır. 


Uyuşturucu Bulundurmak ve Kullanmak


Uyuşturucu bulundurmak ve kullanmak suçu cezası 2014 yılında yapılan değişikliğe kadar 1 yıldan 2 yıla kadar hapis cezası olarak ön görülüyordu. Ancak 2014 yılında yapılan değişiklikle beraber uyuşturucu bulundurmak ve kullanmak suçu cezası 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmaktadır. 

Bu suçtan dolayı hakkında soruşturma başlatılan süpheli hakkında dava açılmasının 5 yıl süreyle ertelenmesine karar verilir. Ve bu süreçte en az 1 yıl süreyle denetimli serbestlik mekanizması devreye sokulur. Denetimli serbestlik uygulamasının uzatılmasına Cumhuriyet savcısı karar verebilir. Buna göre Cumhuriyet savcısı denetimli serbestlik uygulamasını 3'er aylık sürelerle en fazla 1 yıl daha uzatabilir. Buna ek olarak, resmi makamların gerek görmesi halinde şüpheli uyuşturucu madde kullanımına ilişkin bir tedavi programına da tabi tutulabilir. 5 yıllık erteleme süreci boyunca şüpheli resmi makamların kendisine bildirmiş olduğu yükümlülüklerine uygun davranırsa ve tekrar kullanmak üzere uyuşturucu madde satın alma eğilimi göstermezse cezai yaptırıma gerek kalmadığı yönünde bir karar verilecektir. 

Ancak şüpheli 5 yıllık erteleme süresi boyunca kendisine bildirilen yükümlülüklerine aykırı davranırsa veya tedavi programını reddederse ya da tekrar kullanmak üzere uyuşturucu madde satın alma eyleminde bulunursa Cumhuriyet savcısı tarafından kamu davası açılır. Kamu davası açıldıktan sonra da şüpheli uyuşturucu madde satın alma eğilimindeyse tekrar cezanın ertelenmesi söz konusu olmayacaktır. Bu durumda şüpheli hakkında kanunda belirtilen bir cezai yaptırım uygulanabilecektir.


Uyuşturucu Suçu Etkin Pişmanlık


Öncelikle, uyuşturucu suçu etkin pişmanlık kapsamında bir suçtur. Çünkü bir ceza hukuku kurumu olan etkin pişmanlık kurumunun temel amacı suçun daha çok aydınlatılabilmesi, suçta yer alan ve henüz ortaya çıkarılamamış faillerin yakalanabilmesi ve bu süreçte bilgiyi veren kişinin ceza indirimi ile ödüllendirilmesidir. Uyuşturucu suçu etkin pişmanlık kapsamındadır, ancak bu suç türü geniş bir skalada yer aldığı için uyuşturucu suçunu bir bütün olarak değil de suçun işleniş şekline göre ele almak daha uygun olacaktır. Öncelikle, uyuşturucu madde satın alan, kullanan, kendi kişisel kullanımı için bulunduran fail uyuşturucu maddeyi nereden kimden aldığını resmi makamlar öğrenmeden önce bildirirse herhangi bir cezai yaptırıma tabi olmaz. Eğer aynı suçları işlemiş fail uyuşturucu maddeyi kimden, nereden aldığını resmi makamlara yakalandıktan sonra bildirirse alacağı ceza yüzde 25 ile yüzde 50 oranında indirilir. Buna ek olarak, uyuşturucu madde kullanan kişi resmi makamlar durumu öğrenmeden önce başvuru yapıp tedavi edilmesini isterse herhangi bir ceza almaz. Bunun yanında, uyuşturucu imali ya da ticareti suçu işlemiş bir kişi suçu resmi makamlar öğrenmeden önce diğer suç ortaklarını ihbar ederse ve uyuşturucu maddenin yerini bildirirse, uyuşturucu maddenin ele geçirilmesi ve tüm ortakların yakalanması halinde fail hakkında herhangi bir ceza uygulanmaz. Buradan hareketle kanun koyucunun uyuşturucu suçu özelinde etkin pişmanlık mekanizmasını oldukça yaygın bir biçimde kullandığı görülmektedir.


Uyuşturucu Suçuna Af Var mı


Uyuşturucu suçuna af var mı sorusu hemen hemen her yaygın suç çeşidinde olduğu gibi en sık sorulan soruların başında gelmektedir. Her ne kadar 2014 yılında yapılan değişiklikle beraber uyuşturucu suçuna ilişkin cezaların arttırılmış olduğu bilinen bir gerçek olsa da genel af beklentisinin çok yaygın olduğu şu günlerde gerek mahkumlar gerek aileleri heyecanla uyuşturucu suçuna af var mı 2016 yılında uyuşturucu suçuna af çıkar mı sorularının cevabını beklemekteydiler. OHAL süreciyle beraber genel af beklentileri rafa kalkmış olsa da hükümetin çıkarmış olduğu 38000 mahkumun salıverilmesine ilişkin kararı içeren kanun hükmünde kararname ile birçok insan tekrar umutlandı. Söz konusu kanun hükmünde kararnameye göre Türk Ceza Kanunu'nun 188. maddesinde düzenlenen uyuşturucu veya uyarıcı madde imali veya ticareti suçundan hüküm giyenler aftan yararlanamayacaklar. Affın dışında kalan diğer suçları kısaca şu şekilde sıralayabiliriz: kasten adam öldürme, cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar, devletin güvenliğine karşı işlenen suçlar, anayasal düzene karşı işlenen suçlar, milli savunmaya karşı işlenen suçlar, devlet sırlarına karşı işlenen suçlar, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar, altsoya üstsoya eşe veya kardeşe ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olan kişiye karşı işlenen kasten yaralama veya neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçları. Buradan da anlaşılabileceği üzere uyuşturucu ticareti ya da imali yapma suçu af kapsamı dışındadır. Ancak daha önce de belirttiğimiz gibi uyuşturucu suçu sadece uyuşturucu imali veya ticareti suçundan ibaret değildir. Af kapsamı dışındaki suçların yukarıda saydığımız suçlar olduğu düşünüldüğünde uyuşturucu kullanma, uyuşturucu bulundurma suçlarından hüküm giymiş ve çeşitli sebeplerle denetimli serbestlik ya da etkin pişmanlık kurumlarından yararlanamamış failler için söz konusu aftan yararlanma yolu açılmıştır demek doğru olacaktır.


Uyuşturucu Madde Kullanma Suçu


Uyuşturucu madde kullanma suçu olarak tanımlanan ve adından da net bir biçimde anlaşılabileceği gibi uyuşturucu maddeyi salt kişisel kullanımı için temin etme fiilidir. Uyuşturucu madde kullanma suçu cezası uyuşturucu satma suçuna göre nispeten daha hafif bir cezai yaptırıma tabidir.

 

Uyuşturucu Madde Ticareti


Uyuşturucu suçu ile ilgili suç teşkil eden fiilleri inceledikten sonra söz konusu fiiller için öngörülen cezaların üzerinde durmak oldukça yararlı olacaktır. Öncelikle, yasadışı uyuşturucu maddeleri üreten, ithal eden, ihraç eden kişi 10 yıldan az olmamak üzere hapis ve 20.000 güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.

Uyuşturucu veya uyarıcı madde ihracı fiilinin diğer ülke açısından ithal olarak nitelendirilmesi dolayısıyla bu ülkede yapılan yargılama sonucunda hükmolunan cezanın infaz edilen kısmı, Türkiye'de uyuşturucu veya uyarıcı madde ihracı dolayısıyla yapılacak yargılama sonucunda hükmolunan cezadan mahsup edilir.

Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, beş yıldan onbeş yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.

Uyuşturucu maddenin eroin, kokain, morfin veya bazmorfin olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

Yasadışı uyuşturucu ya da uyarıcı maddelerin satılması, depolanması, verilmesi, kabul edilmesi, nakil edilmesi, üretilmesi fiillerinin bir örgüt çatısı altında yapılması öngörülen ceza yüzde 50 oranında arttırılır.

Üretimi resmi makamların iznine tabi olan maddeler için de aynı cezalar geçerlidir. Başka bir deyişle üretimi tamamen yasadışı olmayan, devletin denetimi altında üretilen bazı uyuşturucu ve uyarıcı maddelerin kanuna aykırı olarak üretilmesi, satılması, depolanması, verilmesi, kabul edilmesi, nakil edilmesi de aynı cezai yaptırımları gerektirmektedir.

Uyuşturucu veya uyarıcı etki doğurmamakla birlikte, uyuşturucu veya uyarıcı madde üretiminde kullanılan ve ithal veya imali resmî makamların iznine bağlı olan maddeyi ülkeye ithal eden, imal eden, satan, satın alan, nakleden, depolayan veya ihraç eden kişi, 4 yıldan az olmamak üzere hapis ve 20.000 güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.